HAYATI YAŞAMA VE YAŞAMAMA ARASINDAKI TERCIH
Bu haftaki kitap yolculuğumuz psikoloji ve felsefe dünyasında Kitap adı: Bugünü Yaşama Arzusu Schopenhauer Tedavisi - Irvin D. Yalom Sayfa: 420 Tür: Roman İki insanın anlam arayışının büyüleyici hikâyesini ele alıyor. Yalom’un kitaplarındaki varoluşsal özgürlük, özgürlüğün getirdiği
bireysel sorumluluk ve bireysel sorumluluğun getirdiği endişe bu kitapta da varlığını
sürdürüyor. Ölümlü oluşumuz ve sadece bir hayatımızın olması onu
nasıl kullandığımız konusunda üzerimize büyük sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluk kimi insanları daha da özgürleştirir ve
cesaretlendirirken; kimi insanları endişelendiriyor. Günün sonunda iki
seçenek ortaya çıkıyor. Birincisi, hayatın tek ve sonlu olduğunu fark edip arzuladıklarının
peşinden bir parça cesaretle gitmek. İkincisi, hayatın tek ve sonlu olduğunu
fark edip varoluşsal krizler ve endişe yaşamak, dolayısıyla hayatı doyasıya
yaşayamamak. Kitapta; Julius’un hayatının son aylarında isteklerinin peşinden
gitmesini ve hayatını anlamlandırmasını, bir yandan da Philip’in Schopenhauer
felsefesiyle kendini avuturken aslında nasıl korkakça kendini ilişkilerden,
sevgiden ve varoluştan çektiğini görüyoruz. Yalom, iki seçenek arasındaki çekişmeyi iki yetişkin birey üzerinden
gizlice yansıtmış oluyor. Eserde, Schopenhauer’in felsefesini benimsemiş Philip’in grup
terapisine katılmasıyla grup içi dinamikler bir hayli değişmeye başlıyor.
Grup terapisi bireylerarası iletişimin rehberi sayılabilir. Grup içinde yaşanan gerilimler, yardımlaşmalar ve dramalar, sert
eleştiriler, psikolojiye ilgisi olmayan insanların grup terapisini
merak etmesine sebep oluyor. Yalom, bu kitapta tam anlamıyla o ilgi çekici grup içi dinamiklerini
ortaya döküyor. Bir yandan terapist Julius’un ölümlülüğünü, bir yandan Schopenhauer’ın
acı dolu, soğuk, karamsar yaşamını ve felsefesini, bir yandan grup içi
yardımlaşmalar ve sorgulamaları, bir yandan da Schopenhauer felsefesiyle
iyileşmiş Philip’in grup içinde var olmayı öğrenmesine tanık oluyoruz. Eserimiz Güçlü bir psikanalizdir. Psikanaliz; 1890'larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler
gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund
Freud'dan miras kalmıştır. Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların
rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak
bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantezilerden
kaynaklandığına inanmıştır. Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi
ederken karşılaştığı olayları biçimlendirmek ve açıklamak için sayısız sistem
geliştirmiş ve kenara koymuştur İrwin D. Yalom kitaplarında bizi büyük filozofların yaşam ve ahlak
hakkındaki görüşleriyle tanıştırmayı seviyor. Üstelik bu tanıştırma basit bir
düşünce aktarımı değil. Yalom'un tarzını ilginç kılan da bu: psikanaliz
tekniğini kullanarak bu düşüncelerle yani bu felsefi mottolarla yaşanan
yaşamların iç dünyalarını keşfetmemize imkan veriyor. Kitabin hikâyesi; Rutin bir doktor kontrolünde ölümcül bir hastalığa yakalandığını
öğrenen saygın psikiyatr Julius Hertzfeld uzun mesleki geçmişini gözden
geçirmeye karar verir ve yirmi yıl kadar önce terapide başarısız olduğu seks
bağımlısı Philip Slate’le iletişime geçer. Philip, Julius’un terapisi işe
yaramasa da Alman filozof Arthur Schopenhauer’in öğretileri yoluyla mucizevî
bir şekilde bağımlılığından kurtulduğunu iddia etmektedir ve dahası,
şimdilerde felsefi danışman unvanı almak için eğitim görmektedir. Julius Hertzfeld ile Philip Slate görüşmelerinin ardından bir
anlaşmaya varırlar. Philip, Julius’tan eğitimi için süpervizörlük yapmasını
ister, Julius da Philip’in danışman olmak için öncelikle insan sevmez ve
soğuk yanını değiştirmesi gerektiğini düşünerek ona grup terapisine
katılma şartı koşar. Önlerinde uzanan birkaç ay kısa gibi görünse de grup
terapisinin dinamiği ve üyelerin birbirleriyle olan iletişimi herkesi
beklenmedik ölçüde dönüştürür. Gruba neredeyse her meslek grubundan insanları alarak hayatın
birçok yanı masaya yatırılır. Yapılan sert ama gerçekçi yapıcı eleştiriler ile
insanlar kendilerine Paradigmasal bir değişimle bakma imkanı görürler, gerçeği ve
anlamı bulmaya çalışırlar. Bir yerde kalıplarından çıkıp kendilerine uzaktan bakma ve
bugüne kadar yaşadıkları hayata göz atma fırsatı bulurlar. Deyim
yerinde ise kendilerinde yaralı, hastalıklı yerleri tedavi etmeye
çalışırlar. Bir anda kendinizi grup içinde terapide bulacağınız bu eserde
sizde ruhunuzdaki yaraları tedavi etme şansını yakalayacaksınız. Eserin okuyucuda yarattığı büyük etkiler dünya
basınında büyük yankı bulmuş kitaba dair atılan
manşetler yapılan yorumlar kitabın içeriğini ve
önemini yansıtıyor. Şöyle; “Yalom bir yandan terapinin etkisini ve sınırlarını irdelerken diğer
yandan felsefe ile psikolojinin buluştuğu noktaları bir romancının bakış
açısıyla gözler önüne seriyor.” Washington Post “Nesiller boyunca faydalanılacak bir kaynak. Yalom’un grup terapisinin
işleyişini konu eden bu romanı gündelik hayatla ve psikoterapiyle ilgili en
önemli konulara parmak basıyor.” Publishers Weekly “Dünyanın ilk ve en gerçekçi grup terapisi romanı. Okuyucuyu büyüleyen
bu hikâye iki insanın anlam arayışını konu ediyor.” Greensboro News & Record “Verilen kayıpların, cinsel arzunun ve anlam arayışının izini süren
bir felsefi roman.” Library Journal “Yalom’un heyecanı ve hevesi gerçekten bulaşıcı. Bir psikiyatr olarak
sizi uykusuz bırakacak bir romanı nasıl yazması gerektiğini de çok iyi
biliyor.” Los Angeles Times “Felsefe, psikiyatri ve edebiyat gibi alanların entelektüel birikimle
harmanlanması sayesinde bu kitabı okumak zihin açıcı bir aktiviteye
dönüşüyor.” San Francisco Chronicle “Hem bir insanın ömrünün hem de bir terapi grubunun son yılını konu
eden enfes bir hikâye.” Kirkus Reviews. Tüm bu yorum, konu başlıkları ve daha fazlasını
bu kitapta bulacaksınız. Romanımızı daha iyi anlayabilmek acısından Schopenhauer'i ve
felsefesini kısada olsa tanımak yararlı olacaktır. Filozof Arthur Schopenhauer, 1788 yılında Danzig‘de doğdu. 1860
yılında Frankfurt Main‘de hayatını kaybetti. Hiçbir felsefe okuluna bağlı
olmadığını dile getirse de Arthur Schopenhauer’ın, Kant‘ın, Fichte‘in ve Hint felsefesinin etkisinde kaldığı aşikârdır. Bu etki altında oluşturduğu felsefesi, bu etkinin karamsar bir bakış
açısından yorumlanması olduğunu söylemek mümkündür. Bu kötümser denecek felsefe eleştirisinin yanında, Hegel eleştirisiyle
de tanınmaktadır. Göttingen’de tıp eğitimi gören Arthur Schopenhauer daha sonra
Berlin’de Fichte‘nin derslerini izledi. Hayatındak dönüm noktası sayılacak
olaylardan biri Goethe ile tanışması oldu. Tam bu dönemde bir doğu kültürü araştırmacısı ona Hintlilerin kutsal
kitabı olan “Upanişadlar”ı verdi. Böylece Arthur Schopenhauer zaten ilgi
duyduğu doğu kültürüyle de derinlemesine ilgilenir oldu. 1820 yılında Berlin Üniversitesinde doçent oldu. Hemen hemen bütün filozofları acımasızca eleştiren Arthur
Schopenhauer, Immanuel Kant‘a hayrandı. Ona göre insanlar Kant’tan önce kördüler Kant felsefesiyle onların
gözünü açtı. Schopenhauer, potansiyel olarak aktif anlamlar taşıyan iki entelektüel
beceriyi yani aklı ve anlayışı birbirinden ayırmıştır. Anlayış, bakmayı
kavramsal ve terimsel olarak düşünebilme sonrasında içinde barındırdığını
temsil etme yetisidir. Bu zihindeki soyut bir konsepttir. Akıl ise buna
karşılık, baktığıyla kendini doğrudan doğruya belirsiz; bir insanın ne kadar
hızlı veya güçlü olabileceğini bilebilmek, bir gürültünün nedeninin ne
olabileceğini veya bir mızrağın hedefine varması için hangi açıyla ya da
hangi güçle fırlatılması gerektiğini tahmin ve hesap etmek şeklinde
muhakemelerin içinde bulur. Akıl ile bütün hayvanları kastederken, anlayışta da en öne çıkan ölçüt
olma özelliğiyle insanı kastetmiştir. Her şeye rağmen Schopenhauer, bu
düşünsel yaklaşımı ve çıkış noktasıyla anlayış yetisi üzerine Kant veya
idealistlerden daha fazla skeptik şeyler yazmıştır. “Sonsuz uzayda etrafında bir düzine daha küçük kürenin döndüğü,
üzerindeki küflü tabakanın canlı ve bilinçli varlıklar ürettiği, soğuk, sert
bir kabukla kaplı aydınlık küre. İşte bu... gerçek dünya.” Arthur Schopenhauer Kitabımızın yazarı Irvin D. Yalom Kimdir? Irvin David Yalom dünyaca ünlü Amerikan psikoloji yazarıdır. Tarihler
13 Haziran 1931’i gösterdiğinde Washington’da dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailede doğduğu için ailesinin verdiği dini eğitim dışında
bir eğitim alamamıştır. Buna rağmen okumaya karşı büyük bir tutkusu olmuştur.
Okuma aşkı onu haftada iki gün şehirdeki kütüphaneye gitmesini sağlamıştır. Irvin David Yalom George Washington Üniversitesinde sanat eğitimi
almıştır. Daha sonra Boston Üniversitesinde tıp eğitimi almıştır. Psikiyatri
bölümünü seçmiştir. John Hopkins Üniversitesinde eğitim aldığı sırada felsefeye ağırlık
vermiştir. 1963 yılında başladığı Stanford Üniversitesinde psikoterapist,
yazar ve fahri profesör olarak çalışmıştır. Irvin David Yalom gençliğinde genellikle roman ve hikaye okumuştur.
Okudukları içinde en çok Tolstoy, Dostoyevski, Sartre, Kafka gibi yazarlardan
etkilenmiştir. Bu sayede edebiyat ile bilimi iç içe anlatarak alanında farklı
bir bakış açısı yakalamıştır. 1970 yılında yazdığı ilk eser olan Grup Psikoterapisinin Teoriği ve
Pratiği adlı kitabında seans deneyimleriyle terapi çalışmalarını
birleştirmiştir. Bu eserinde grup terapilerinin olumlu, olumsuz yönlerini ve
işleyişini kaleme almıştır. Kitaba American Journal Of Psychology, muhtemelen konusunda yazılmış
en iyi kitap demiştir. Kitaplarında terimlerden çok, her kesimden insanın
anlayabileceği bir dil kullanmıştır. Yazarın ilk romanı Nitzsche Ağladığında
kitabıdır. Bu eserde Nietzsche, Freud ve Salome’nin hayatları kurgulanmıştır.
Varoluş kuramının kader, hakikat, ölüm, inanç gibi sorularını bu romanında
işlemiştir. Bu eser edebiyatla felsefenin aynı çatıda toplanmış halidir. Irvin David Yalom ikinci romanı olan Divan’da mesleğe yeni geçmiş bir
doktorun, ünlü ve başarılı meslektaşının hastalarıyla cinsel ilişkiye girip
girmediğini soruşturmakla görevlendirilmesi konu edinmiştir. Hasta doktor
ilişkisini, doktorların hastalara bakışını ve doktorlukta görülen büyüklük
kuruntusu hastalığını kendine özgü üslubuyla anlatmıştır. Yazar Bugünü Yaşama Arzusu adlı eserinde ise bir psikoterapistin
ölümcül bir hastalığa yakalanması sonrası iç hesaplaşmasını konu edinmiştir.
Bu eserinde hayatının son anlarında olan insanların psikolojisi gözler önüne
serilmiştir. The American Psychiatric Association 2000 yılında Irvin DaviDavidoffd
Yalom’a dine ve psikiyatriye katkılarından dolayı Oskar Pfister ödülünü
vermiştir. Deniz Boyraci |
Yorumlar
Yorum Gönder