BİR İDAM MAHKÛMUNUN SON GÜNÜ
Sefillerin de yazarı Victor Hugo ile sürdürüyoruz. Eserimiz: Özgün Adı: Le dernier jour dun condamné Tür: Roman Sayfa Sayısı:160 dünya klasikleri GİYOTİN Victor Hugo, 1829 yayınlanan Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nün de ölüme mahkûm edilen bir insanın
son günü büyük bir ustalıkla işlemiş, kamu vicdanını etkilemeyi ve idam
cezasına karşı bir protesto hareketi başlatmayı amaçlamıştır ve bunda
başarılı da olmuştur. Giyotinin icadıyla Ölüm sırasında mahkûmun acı çekmeyeceği düşüncesinin
yanılgısını infaz öncesi mahkumun yaşadığı ölümcül acıda
okuyacaksınız. Ölüme hazırlanmayan karakterimizin bütün hikaye boyunca
emri verenin kendisini dinleyeceğine, kendisini anlayacağına olan inancına
rağmen gerçekleşen bu idama şaşıracak bu ölüm fermanıyla
irkileceksiniz. Romanımız kaynağını yazarımızın tanıklık
ettiği bir olaydan almaktadır. Victor Hugo, bir arkadaşı ile Paris sokaklarında gezinirken, bir
meydanda toplanmış kalabalık dikkatlerini çeker. Yaklaştıklarında, bir
suçlunun cezasının infazının yapılmakta olduğunu görürler ve bu olayın
ardından yazar, hemen oradan uzaklaşır. Kuşkusuz böylesine acı bir görsel olayın böylesi bir romana kaynaklık etmiş
olması, bu yapıtın anlamını ve önemini artırmaktadır. Peki, siz; Öleceğinizi bilseniz zaman sizin için nasıl geçerdi?
Pencereden dışarı bakıp sizin ölümünüzü izlemeye hazırlanan kalabalığı nasıl
değerlendirirdiniz? Yemeğinizi yerken ne hissederdiniz? Hiç idam cezasına çarptırılmış bir
mahkum olduğunuzu düşündünüz mü? Kaçamayacağınız bir ölümle ve onun
psikolojisiyle zaman geçirdiniz mi? Sadece seri katillerin veya canilerin idam cezasına çarptırıldığını
düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sembol haline gelmiş en önemli örneklerinden
biri olan Giordano Bruno İtalyan filozof ve gökbilimciydi... Dünyanın güneşin
etrafında döndüğünü söylediği için Roma meydanında diri diri yakılarak
öldürüldü. Eserimizde idam Mahkûmu olan karakterimiz isyanını şu
sözlerle dile getiriyor. "Bizim yaşamımızdan çok ölümümüzle
ilgileniyorsunuz" Ardından şöyle anlatıyor yaşadığı acı dolu
anları "Ne yaparsam yapayım, bu iğrenç düşünce hep burada yanımdan
uzaklaşmayan, kurşundan bir hayalet gibi; yapayalnız ve kıskanç; benim
gibi bir sefil insanın bütün hayallerini, mutluluklarını altüst
ediyor, gözlerimi kapamak ya da başımı çevirmek istediğimde, buz gibi
elleriyle beni sarsıyor. Ruhumun ondan kurtulmak için sığınabileceği
bütün biçimlere giriyor, bana söylenen her söze korkunç bir nakarat gibi karışıyor,
hücremin iğrenç demir parmaklıklarına benimle birlikte yapışıyor, uyanık
olduğum zaman gözümün önünden gitmiyor, çırpınmalarla dolu uykumu
kolluyor ve düşlerimde bir bıçak biçiminde bana görünüyor" (syf62) Hikâyemizdeki karakterimiz kendisi hakkındaki idam kararıyla altı
hafta geçiriyor. Altı hafta boyunca ne ona yemek getirenler ne ondan günah
çıkartmasını isteyen papaz ne onun ölümünü izlemek için biriken kalabalık onu
anlamıyor. Hikâyemizdeki karakter anlaşılamamanın, etrafındaki hiç kimse
tarafından idama mahkûm edilmenin, öldürülecek olmanın psikolojisini
paylaşamıyor... Mübaşirin idam mahkûmunu, idam edileceği Greve Meydanı'na götürürken ki aşırı nezaketi, rahip 'in bir formaliteyi yerine getirmek için
yaptığı teselli konuşmaları, bürokrasi ve din kurumlarının ölüm karşısındaki
yabancılaşmış ritüellerini gösterir. Nöbet yerine gelen yeni ve idamı
bir gösteriymiş gibi izleyen halk ise ölüm karşısındaki diğer bakış
açılarıdır. Yani kitapta ölüm, ya kurumların rutin işlerinden biridir ya
hurafelere malzeme olan bir olgudur ya da halkın can sıkıntısını gidermesine,
vakit öldürmesine yarayan bir gösteridir. İdamın bir gösteri haline gelmesi
en az idam cezası kadar eleştirilir ve Greve Meydanı'nda giyotinle birini
kesme süreci, 'ibret olsun' mesajı taşıdığı kadar kitleleri eğlendirmeye de
yarar. Çünkü bir başkasının ölümünü izlemek "iyi ki ölen ben
değilim" neşesini de taşır. Victor Hugo'nun eleştirisinin kaynağı tam
olarak budur. Eser kahraman bakış açısıyla yazılmıştır. Mahkum hikayeyi bizimle
paylaşan kişidir. Onu anlayan onun nedenlerini, paniğini gören onu duyan biziz. Bu
yüzden mahkûm edildiği ölüm gerçekleştiğinde artık onun yalnızlığı bize
geçiyor. Onu tanımış, onu anlamış birisi olarak geriye kalan kişiler..
Eseri okuyan biziz. Kahraman bakış açısının ustalığını karakterimizi kaybettiğimiz anda
yaşadığımız hislerle görüyoruz. Victor Hugo, idam gerçeğini daha yirmi yedi yaşındayken ve 1829 Fransa’sında
kavramıştır. “Devrimlerin yok edemediği kaide” diye nitelendiriyor giyotini
ya da örtülü olarak bunun altında yatan “idamı. Fransa açısından bu cezanın yürürlükten kaldırılmasının, ancak
1981yılında Sosyalist Parti iktidarında gerçekleştirildiğini de
belirtmeliyiz. Bu, kitabın yazılmasından 152 yıl sonra gerçekleşmiş bir
olgudur. Ne yazık ki birçok Batı ülkesinde bu uygulama sürmektedir. Doğal
olarak, bunun siyasal ve ahlaksal yönleri de vardır. Toplumun düzenini
sağlamak için bu cezayı, bir caydırıcılık öğesi olarak görenler de vardır.
Victor Hugo,bu düşünceyi taşıyanlara daha 1830’lu yıllarda karşılık
vermektedir. Cezayı verip insanı yok etmenin yerine, suçluları iyileştirmeyi öğütlemektedir.
Yok etme gücünün Tanrı’ya özgü olduğunu vurgulamaktadır; çünkü bu yok etme
eyleminde bulunan insanlık, bunu yaparken içindeki nefret dolu duygularını
boşaltmakta ve yabanıl bir tören için ortam yaratmakta ve onu süslemektedir.
İşte Victor Hugo, insanlığın yarattığı bu vahşet sahnesini yıkmak
istemektedir, çünkü uygar dünyada bu sahnenin yeri yoktur. Uygar insanlık
bu vahşet gösterisine layık değildir ve onun hak ettiği konum da bu
değildir. Bütün yaşamsal haklarından yararlanamayan ya da yararlandırılmayan
bir insan, gerçek anlamda bir insan değildir onun gözünde. Victor Hugo’nun bu
idealleri, bugünkü uygar dünyada bir ölçüde gerçekleştirilmiştir; çünkü insanlık
ancak böylesi haklara layıktır ve yüreğinde sevgi taşıdığı sürece buna
layık olacaktır. İdam sehpası, insanlığın kaldırması gereken tek engel
değildir, yalnızca engellerden biridir; ancak kaldırılması gerekenlerin en
başında yer almaktadır. Bu kitaptaki adsız, suçu belirtilmemiş herhangi bir
suçlunun son gününde hissettiklerini okuduğumuzda, bu sorunun daha iyi
anlaşılacağını umut ediyoruz. İdam ve idam çeşitleriyle ilgili bilgi alacağınız bu kısımdan duyabileceğiniz
rahatsızlık için: Gerçeklerin utancı, onu yazana ait değildir. Ölüm cezası, bir devletin, suçlu gördüğü bir mahkumun hayatına,
işlediği suçun bedeli olarak son vermesidir. Bu ceza biçiminin uygulanışına
ise idam adı verilir. Şu an dünyada 58 ülkede idam cezası serbesttir. 98 ülke, idam
cezalarını hukuken kaldırmış olup, 7’si ise savaş suçları ve istisnai hâller
dışında idam cezasını uygulamamaktadır. 1) Aç Bırakmak 2) Asarak İnfaz Etmek 3) Kurşuna Dizmek 4) Recm (Taşlayarak Öldürmek) 5) Boğazlayarak İnfaz Etmek 6) Çarmıha Germe 7) Ezerek İnfaz Etmek 8) Elektrikli Sandalye 9) İkiye Bölerek İnfaz 10) Giyotinle İnfaz Etme 11) Kılıçla Baş Kesmek 12) Zehirleme. Bugün dünyanın birçok ülkesinde idam cezası yürürlükten kaldırılmışsa,
böylesi bir cezanın hem trajik hem de insanlık dışı yanını daha XIX. yüzyılın
ilk yarısında gözler önüne seren Hugo’nun bunda hiç de azımsanmayacak bir
payı olsa gerek. Victor Hugo (26 Şubat 1802, Besançon - 22 Mayıs 1885, Paris) Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve
oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo'nun
Fransa'daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve
tiyatro oyunlarından gelir. Pek çok şiirinin içinde özellikle Les
Contemplations ve La Légende des siècles büyük saygı görür. Fransa dışında en
çok Sefiller ve Notre Dame'ın Kamburu romanlarıyla tanınır. Deniz Boyraci |
Yorumlar
Yorum Gönder