SAĞLIKLI İLETİŞİMİN ve HUZURUN ANAHTARI GERÇEKLERDİR
Bu hafta sizler için incelediğimiz filmimiz
Yönetmen:Matt RossTarafından yazılmıştır
Matt Rosstarafından üretilen
Nimitt Mankad
Monica Levinson
Jamie Patricof
Şivani Ravat
Lynette Howell Taylor
Başrol Oyuncular:
Viggo Mortensen
Frank Langella
Kathryn Hahn
Steve Zahn
Bu hafta
Matt Ross'un yazıp yönettiği ve bir ailenin etrafında dönen bir hikayeye uzanacağız .
Film Amerika'nın Kuzeybatı Pasifik'inin vahşi doğasında yaşayan altı çocuğun en büyüğü olan Bo (George MacKay) için kurulan bir geyik avı ile başlar. Cesur, sert ve karizmatik babaları Ben (Viggo Mortensen), oğlunun geyiği öldürmesinin ardından ilan eder: "Bugün çocuk öldü ve onun yerine bir adam doğdu. " Bu ritüel, Bo'nun yaşları yedi ile on sekiz arasında değişen erkek ve kız kardeşleri tarafından kutlanır.
Filmimiz başlar: Filmimizin, hikayesini anlattığı aile vahşi doğada ormanın içinde yaşamaktadır. Ailenin babası Ben isimli karakterimizdir. Bu ailenin yaşamı avcılık ve kaya tırmanışı dahil olmak üzere, vücut için tıpkı vahşi doğadaki bir hayvan gibi doğayla iç içe ve hareketlidir. Pratik olarak doğal yaşama entegre bu aile ekip biçerek ve avlanarak yaşamlarını idame ettirmektedir. Bu ailenin En sevdiği gün ise ilerici yaşamı ve çalışmalarıyla bilinen halk aydını Noam Chomsky Günü'dür. Ailenin annesi ise hikayemize çocuklardan ve ormandan uzakta bir intihar haberiyle girivermektedir. Anne bipolar hastalığı olan ve babasının evinin yakınında bir tedavi merkezinde yatmaktadır, oraya tedavi için gönderilmiştir ancak tedavisi sırasında intihar etmiştir. Ailenin şimdi annenin cenaze töreni için vefat ettiği şehre gitmesi gerekmektedir. Ailenin yıllardır toplumla tek Münasebeti arada bir uğradıkları kasabadır. Bu ailenin yaşamında modern dünyada alışık olduğumuz teknolojik aygıtlar kullanılmamaktadır. Aile kendi besini kendi sağlığı kendi hayatı için çalışmaktadır. Kendi kendine yetebilmektedir. Ödeyecekleri faturalar, ödeyecekleri vergiler de yok. ormanda yaşayan bu aile bizim parayla ulaşabildiğimiz tüm imkanlardan yoksul ancak oldukça zengin bir yaşam sürmektedir. Her akşam ateş başında sessizlik içinde kitap okumak, enstrüman çalmak müzik ile uğraşmak, aile olarak fikirleri tartışabilmek okuduğu kitapları değerlendirmek bu ailenin bir rutini. Binlerce insan kalabalığı, gürültü, yaşamı devam ettirebilmek için sürekli zamanını emeğini satmak gibi bir alışkanlıkları yok. Filmimizin bu kısmı oldukça önemli aslında. Modern dünyada sürekli insanlara ve objelere maruz kalıyoruz. Hepimiz şehirlerde etrafımızda binlerce insanla yaşıyoruz.
Telefonlarımızla sosyal medyaya maruz kalıyoruz. Haberler, dünyada olup bitenler, etrafımızdakilerin hayatında olup bitenler, iş ve ödemeler derken hayat kocaman bir kaos halinde hızla ilerliyor ve biz ne olup bittiğini göremeden, anlayamadan zamanımızı geçiriyoruz. Modern hayat asla durmamaktadır ve onun öğüdü ise durmadan hareket etmek, akış göstermektir. Mola anları bile zihni kullanmaya yönelik değil aksine meşgul etmekle doldurulmuştur. Bu davranış yoğunluğu ve akışı içerisinde kayboluyoruz.
Oysa başka bir yaşam da mümkün mü acaba? sorusunu belki de bu filmle sorma sebebimiz tek tek bireyler olarak en çok aradığımız şeyin huzur olmasıdır. Huzur modern dünyada çok az yeri olan bir kavramdır. Modern dünyanın para eden asıl kavramları durmadan çalışmak ve başarmaktır. İşte filmin başında bizi ısıtan ve bağlayan o his tam olarak bu yüzden bizi sarmaktadır. İnsan ve Bilgi yoğunluğundan uzakta toprakla doğayla iç içe yaşayabilmek özgürlük kokmaktadır. Çünkü daha az girdi beyni daha az yoracak ve kalan kısımlarla ilk kez zihin kendi kendisini düşünme fırsatı bulacaktır. Bu kendi kendinin farkında olabilme (self distraction) özgürleşmenin ilk adımıdır.
Filmimizin ikinci safhası İntihar eden annenin cenaze töreni için şehre gitmek zorunda kalan ailenin, şehirle ilk karşılaşmasını ele alacaktır. Arada bir kasabaya inmek için kullandıkları eski bir otobüsle babanın ve altı çocuğun yolculuğu başlar. Ormanda doğan çocuklar için hayat bambaşka anlamlara gelmektedir. Oysa hemen şehirde milyonlarca bambaşka hayat birbirine sürekli çarparak hareket etmektedir. Bu karşılaşma bize aynı zamanda doğadaki insan ve modern dünyadaki insanın arasındaki farklılığı gösterecektir.
Çocukları gerçeklerden mahkum bırakmamak çocuklarla iletişim halinde kalmanın en önemli anahtarı. Özgür düşünebilen meraklı çocuklar bazen zor sorular sorabilirler. Bu sorulara dürüst ve doğru cevaplar verebilmek çocuğunu yetiştirmek demektir. Çünkü bir çocuğu yetiştirmek demek o çocuğa kadar yavaş yavaş yetişkinmiş gibi davranacağını zemini yaratmaktır. Nasıl yetişkin olacağını öğretmektir. Yolculuk sırasında çocuklar babalarını soru yağmuruna tutacaktır. Çünkü onlar şehri ve şehirdeki insanların davranışlarını kitapların dışında pekte bilmemektedirler. Telefondan gözünü ayırmayan, oyunların içinde kaybolmuş ve postmodern teknoloji dünyasının içinde uyurgezer ya da robot gibi davranan çocukların yanında bu çocuklar size heyecan verecekler. Filmin bize verdiği en önemli perspektif doğayla insanın arasındaki bağdan ziyade aile ile doğanın arasındaki bağdır. Doğanın içinde yaşayan aile ile şehirde doğmuş şehirde aile olmuş insanların karşılaştırmasını bu filmde doğru notalara basılmış şekilde görüyoruz.
İntihar eden anne Lessli'nin babası kızının ölümü için Ben Cash'i yani babayı ve onların yaşam tarzını suçlamaktadır ve Lessli'nin cenaze töreninin gömülmesini istemektedir. Baba ve çocuklar ise annelerinin istediği cenaze töreninin yakılarak ve külleri savrularak yapılmasını vasiyet etmiştir. Sizce aile annenin vasiyeti olan görevi yerine getirebilecek midir?
Filmimizin sonundan ormanda doğayla büyüyen bu çocuklar babalarıyla birlikte şehir ve orman arasında bir hayatı seçeceklerdir. Bir çiftlikte tıpkı ormanda olduğu gibi kendi besinlerini üretecek, kendi hayvanlarını yetiştireceklerdir. Modern hayat ve doğadaki hayat arasında kurulması gereken yeni bir bağ. Belki de şehirde yaşama kültürünü yeniden değiştirerek doğaya dönebiliriz. Sadece doğa ya da sadece şehir seçeneklerine insanlığı sıkıştırmadan. Aldo Leopold Amerikalı önemli bir ekoloji uzmanı ve vahşi yaşam biyoloğudur. Bir Kuş Yöresi Almanağı isimli kitabının başında şöyle der: Çocuklar yumurtanın süpermarketten, sıcaklığın da kaloriferden geldiğini düşündükçe doğanın önemini anlayamayacaktır. Dolayısıyla illa şehirden ya da modern dünyadan kopmak zorunda değiliz ancak çocuklarımıza doğanın ne olduğunu ve yaşamımızı bu doğanın içinde kalarak onun koruyarak sürdürebileceğimizi göstermek zorundayız.
Ailenin birbiriyle olan sıkı bağlarının şehir ve modern dünyayla sınandığı bu film sizi her sahnesinde
POSTMODERN AILE VE DOĞAL - AILE arasında bir aile modeli bulmanız çabasıyla düşündürmeye devam edecek.
Deniz Boyraci
Yorumlar
Yorum Gönder