Başkanlık Sistemi: Türkiye'nin Yeşil Gladyosudur!!!
Önceki iki anayasa metninin askeri darbe dönemlerinden sonra yazılmış olması nedeniyle, AKP'nin yazdığı yeni anayasanın ilk “sivil” karakterli anayasa olduğunu AKP ve Erdoğan tarafından ileri sürülüyor. “Sivil” sözcüğünün hakkını vererek içini dolduracak biçimde, toplumsal sınıf ve kesimler; emek ve demokrasi güçleri, sendika, meslek ve kitle örgütleri sürece dahil edilmeden yazılan bir "SİVİL" anayasa... 1980'ler Türkiye'de yeşil gladyonun kök saldığı yıllar oldu. İngiltere projesi olan ve üç ayak üzerinde geliştirilen faşizmin bir ayağını temsil eder Türk-İslam sentezi.
AKP, 2015'den itibaren başta yargı olmak üzere tek tek ele geçirdiğii kadrolarını oturttuğu kurumları son bir seçimle tamamen kendisine bağlamayı ve kendi sistemini kurmuştur.
AKP'nin tam anlamıyla kurumsallaşması ülke geri dönülemez şekilde demokrasiden tamamen uzaklaştırdı. Artık sadece Cumhuriyetin kazanımların elde edilmiş olan kimi kazanımların ortadan kalkmasıyla tamamen tek adam yönetiminde herşeyin ve herkesin kontrol altında tutulduğu Türk-İslam sentezli otokratik bir yönetim ortaya çıkardı.
Erdoğan'ın yaptığı Başkanlık sistemi rejim büyük krizlerine yol açmıştır. Çünkü bir başkanlık sisteminde SORU, GENSORU, FESİH VE GÜVENSİZLİK OYU gibi yasama ve yürütmenin birbirlerini denetleyebilecekleri sistemler ortadan kaldırılmıştır. Seçime gidilerek çözülme imkanı olmayacak sorunlar ortaya çıkarmış dolayısıyla sistem kilitlenmiş bu da askeri darbelere zemin oluşturmuştur.
Başkanlık sisteminde 'süre' çok önemlidir çünkü bahsedilen soru, gensoru gibi kavramlar bulunmadığından bir başkan ölmeden görevi bırakmaz hale geltirilmiştir. Ülke adeta başkanın ölümünü bekleyecektir. Halkın güvenini kaybetse dahi görevini devam ettirilmektedir. Parlamento ile başkanın uzlaşmaya varamaması durumunda ülke sistemi yine işlemez hale gelmiş. Parlamento veya başka bakanlar helâllık isteyerek ayrılmak zorunda kalmaktadır.
Önemli bir konu da kazananın her şeyi kazandığı ve kaybedenin her şeyi kaybettiği bir sistem olmuştur. Örneğin başkan adaylarının % 49 ve %51 gibi yakın oy oranları ile kazandığı seçimlerde diğer başkanın görüşü hiçbir şeyi Örneğin başkan adaylarının % 49 ve %51 gibi yakın oy oranları ile kazandığı seçimlerde diğer başkanın görüşü hiçbir şeyi ifade etmemektedir. Tam tersine düşmanlaştırılmaktadır. Siyasal kutuplaşma kat be kat daha da artmıştır.
Erdoğan'ın tasarladığı Türk tipi Başkanlık sisteminde bir başkan hem devlet başkanı hem de hükümetin başıdır. Halk tarafından seçilen ve görev süresi dolmadan görevi bırakamayan bir başkan, devleti; hükümeti ve tüm halkı temsil ettiği yanılsamasına kapılarak bir padişah konumuna gelmiştir.
Herşeyin tek elde toplanması durumunda çözüm değil çözümsüzlüğü geliştirmiştir. Toplum politika üretemez hale gelmiş, sivil toplum kuruluşları fonksiyonlarını yitirmiştir. Hukuk devleti olmaktan çıkmıştır . Türkiye'de sistemin bir değişim geçirmesi gerekliliği vardır ama bunun demokratikleşme, yerel yönetimleri güçlendirme, halkı daha doğrudan demokrasinin içine katma şeklinde olması gerekir. Oysa şimdi Türkiyede demokrasi adına sadece sandık kalmıştır. Bu seçimden sonra bununda son olma ihtimali yüksektir. Halklar yarın Taliban rejimimi yoksa Demokratik Cumhuriyet mi kararını verecekler.
Kültürel açıdan otoriteye boyun eğen, merkeziyetçi yapıya ses çıkaramayan,demokrasi anlayışı yeterince gelişmemiş Türkiye gibi bir toplumda başkanlık tamamen otokratizme dönüşmüştür.
Bu sistem emekçi, üreten kesimin hakları açısından da vahim sonuçlar doğurmuştur. Sorgulanamayan, denetlenemeyen bir başkan iş dünyası ile doğrudan kendi çıkarları çerçevesinde yetkilerini kullanmıştır.
Erdoğan'ın kadınlar hakkında şimdiye kadar yaptığı açıklamalara bakarsak, onun döneminde artan kadın cinayetleri oranına bakarsak, bu sistemde kadına açılan tek kapının da anne ve eş olmak olduğunu görürüz.
Halkların anayasal eşit vatandaşlık hakları elde etmesi; inanç eşitliği; eğitimde fırsat eşitliği; bireysel hak ve özgürlükler; düşünce özgürlüğü; cinsel yönelim özgürlüğü vb. tüm özgürlük alanları geliştirilmesi gereken konular iken ortaya koyulan bu sistemde bunlar tamamen ortadan kaldırılmıştır. Artık tek adam ve ona bağlı kolluk kuvvetleri tarafından yönetilen bir ülke olacağından bu konular için mücadele etmek ise neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Sandığa giderken sadece Erdoğan ve AKP ve onun kurduğu milli ittifakı değil, yeni kurulacak AKP dışında kalan herkes için çok tehlikeli olan 'yeni sistem'i de oylayacak olan herkes çok iyi düşünmelidir. Bir tarafta 'yeni sistem' ittifakı, bir tarafta eski statükocu sistemi devam ettirmek isteyen CHP, İYİ PARTİ, DEVA, GELECEK PARTİSi, SAADET PARTİSİ ve DEMOKRAT PARTİ ittifakı var.Ama her ikisine de oy vermemeliyiz. Bizler için bir üçüncü yol daha var: Toplumun tüm renklerini çoğulcu bir demokrasi anlayışıyla bir arada tutabilecek, sosyal adaleti, doğrudan ve denetlenebilir bir yönetim anlayışını savunan, zamanın ruhunu genç yapısıyla kavrayan, tüm halklara, kadınlara, inanç gruplarına öteki olmadan toplumun ortak ve eşit vatandaşları olarak gören, kişisel yaşam tercihlerine saygı duyan Yeşil Sol Parti ve ve sadece değişim için Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu na oy vermeliyiz.
Herkesi kapsayacak, eşit ve özgür bir demokrasi anlayışını hep birlikte Yeşil Sol Parti ile kurabilmek bizim elimizde. Bir kere daha birlikte kazanabiliriz. 14 Mayısta yani yarın güzel bir geleceğin miladı yapmak birey birey hepimizin elinde. O vakit oylar Yeşil Sol Parti 'ye!!
Deniz Boyraci
Yorumlar
Yorum Gönder