BAKMA DEDİKLERİ YERDE REALİTE VARDIR.

 Don't Look Up / Yukarıya Bakma

Don't Look Up, Adam McKay tarafından yazılan, üretilen ve yönetilen Amerikan yapımı hiciv türünde bir bilimkurgu filmidir. 24 Aralık 2021 tarihinde Netflix'te yayına girmiştir. Yayına girdikten kısa bir süre sonra izlenme rekorları kırarak Netflix'in en çok izlenen üçüncü filmi olmuştur. 

Yapımda Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence, Dünya'yı yok edecek yaklaşan bir kuyruklu yıldız hakkında bir medya turu aracılığıyla insanlığı uyarmaya çalışan iki düşük seviyeli gökbilimciyi canlandırmaktadır.


Filmin oyuncu kadrosunda Rob Morgan, Jonah Hill, Mark Rylance, Tyler Perry, Ron Perlman, Timothée Chalamet, Ariana Grande, Scott Mescudi, Himesh Patel, Melanie Lynskey, Cate Blanchett ve Meryl Streep yer almaktadır.


"Don't look up" İngilizce "yukarıya bakma" Anlamına gelmektedir. Film, dev bir göktaşının gezegeni yok edeceği konusunda insanları uyarmak için çalışan iki gökbilimcinin hikayesini konu ediyor. İnsanlık büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Everest Dağı büyüklüğünde bir kuyruklu yıldız hızla Dünya'ya yaklaşmaktadır ve oluşacak çarpışma Dünya'nın yok olmasına neden olacaktır. Bu kuyruklu yıldızı astronomi yüksek lisans öğrencisi olan Kate Dibiasky keşfetmiştir. Hocası olan Dr. Randall ise gerekli hesaplamaları yaparak yıldızın Dünya'ya çarpacağını saptamıştır.  Bu aşamaya kadar filmde her şey normal görünmektedir. Şimdi Dünya'ya çarpacak ve Dünya'yı yok etme tehlikesi olan bir kuyruklu yıldıza karşı ne yapılmasını beklersiniz? Elbette akla ilk gelen herkesin her ülkenin her bireyin her güç odağının her şeyi bir kenara bırakıp bu yok oluşu durdurmak için birlik olmasını ve çabalamasını. Oysa dünya(kültürel anlamıyla) bu kadar ciddi bir yer değil...


Filmin kırılma noktası tam olarak iki bilim insanının insanları ve Amerikan hükümetini bu felakete karşı uyarmaya çalışmasıyla başlıyor. Bu noktadan sonra filmin absürt bir anlatıma büründüğünü düşüneceksiniz; oysa ben absürt bir anlatım yoluna gidildiğini düşünmüyorum. Bunun yerine filmde yaşadığımız absürt hayatın birebir yansıtıldığını düşünüyorum. Her felaket ya da olup olabilecek her şey kapital düzen içerisinde rant ve gelire dönüştürülecek bir sermaye gibi algılanıyor. Dolayısıyla hükümetler tehtidler konusunda kör ve ciddiyetsiz davranıyor. Hiçbir hükümet insanlığın geleceğine odaklanmıyor ve bunun yerine kendi ulusunun geleceği ve çıkarları peşinde koşuyor. Üstelik bunu yapma yöntemi de büyük şirketler üretmek ve onlara sınırsız güç ve itibar kazandırmak. 


Dr Randall ve  öğrencisi Kate öncelikle savunma bakanlığı, uzay ajansı ve hükümet başkanını uyarmaya çalışırlar ancak hükümetin tek derdi bir sonraki seçimi kazanmaktır. Ne insanlığın ne de  ülkenin geleceği önemli olan tek şey seçimi kazanmak. Bunu kazanmanın tek yolu da propaganda yapmak. Şimdi filmin en çok eleştirdiği konulardan birisi de medyanın çürümüşlüğü. Hepimizin unuttuğu medyanın görev tanımını yeniden hatırlayalım: halkın gerçeklere ulaşma hakkını sağlamak ve korumak. Oysa şimdi birincil görev bir toplumu şirketlerin, hükümetlerin, zenginlerin istediği biçimde modifiye etme. Doğru ya da yanlış olmasının önemi olmaksızın sadece kanalize etmek. Filmimize dönecek olursak hükümeti ve bakanlığı felakete karşı uyarmaya çalışan iki bilim insanı görmezden gelinir. Muhalefetten, medyadan korktukları için, seçimi kaybetmekten korktukları için dünyanın yok oluşununu görmezden gelirler. İki bilim insanımızın bir sonraki yolculuğu ise medya'ya olacaktır. İnsanların bunu duyması için bir televizyon programına çıkarlar. Televizyonda dünyayı altı ay 14 gün içinde yok edecek tehdidi ve acilen alınması gereken önemleri anlatmaya çalışırlar. Ancak medya sadece popülarite peşinde koşan ve oraya çıkan herkesi medya maymunu yapmaya çalıştığı için ciddiye alınmazlar. Medya programları sadece sıkılan insanlığı güldürmeye uyuşturmaya çalışmaktadır. 


Hepimiz gözlerimizi Dünya'ya, doğaya, öteki insanlara kapattığımız için sıkılıyoruz. Medya da sıkılan bu insanlara gerçek problemleri göstermek yerine sadece onları uyuşturmaya ya da güldürmeye çalışıyor. Hepimiz gülmeye ve bir şeyleri komik bulmaya çalışıyoruz. Mutluluğu gülerek elde etmeye çalışıyoruz oysa gülmek amacın kendisi olmamalıdır, gülmek bir sonuç olmalıdır ve unutlmamalıdır ki anılarımıza döndüğümüzde boş şeylere attığımız kahkahaları değil huzurlu ya da neşeli hissettiğimiz için, mutlu olduğumuz için gülümsediğimiz anları hatırlarız. Değerli olan kahkahanın kendisi değil onun sebebidir. Dolayısıyla komik bulduğumuz şeyler bize kim olduğumuzu hatırlatmalıdır. Sonuç olarak iki bilim insanı televizyon programında da alay konusu olur. Anlatmaya çalıştıkları felaket yerine bilim insanlarının kişisel bilgileri ve davranışları ön plana çıkarılıe ve malzeme elde edilmeye çalışılır. Dr Randall'ın programdaki isyanını hatırlayalım: Üzgünüm ama her şey her zaman espirili, neşeli veya hoş olmak zorunda değil. Bazen birbirimizle konuşabilmeliyiz. 


Film boyunca bu iki örnekteki gibi bilim insanlarının uyarıları ciddiye alınmaz ve sonunda gök taşı artık gözle görülebilir şekilde dünyaya yaklaşır. Artık yok oluşu görmek için insanların yukarıya yani gökyüzüne bakmaları yeterlidir ancak yok oluş anında bile insanlık içine düştüğü kör kuyunun karanlığından kurtulamaz. Kuyruklu yıldız dünyaya çarpar ve dünya yok olur.


Film hakkında son sözlerimi söylemeden önce kısa bir eleştiri yapmak istiyorum. Film zamanı doldurmak adına birçok boş ve tekrar sahnelerden oluşmaktadır. Sevgiye aşka tutkuya yaşama doğaya olan körlüğümüz üzerinde yeteri kadar durulmamıştır. Filmdeki aşk ilişkileri de oldukça ucuz ve bayağıdır. Körlüğe dair eleştiri yapılmıştır ama görmenin anlamına ve getirdiği mutluluğa yer verilmemiştir. 


Dont look up filmini izlediğinizde filmde insanların kayıtsızlığını abartılı bulabilir ve hatta şöyle diyebilirsiniz “Abartmışlar yahu! Bu kadar aptal bu kadar kör değiliz. Film işte". Oysa tam da anlatıldığı kadar körüz.  Dünyanın sıcaklığı giderek artıyor. Son on yıl dünyanın son 140 yıllık tarihinin en sıcak on yılıydı. Rekor üstüne rekor kırılıyor. Ancak hiçbir şey yapmıyoruz. Yaşam şeklimizde yaşamı algılayış biçimimizde hiçbir değişikliğe gitmiyoruz.Yozlaşmış siyasete, popülist söylemlere, tüketim çılgınlığına gömülmüş durumdayız. En azından astreoid çarmasının kaynağı biz değiliz. Oysa iklim krizinin sebebi biziz. Filmdeki olayın abartılı olduğunu düşünüyorsanız size şunu söyleyeyim. Buna benzer bir olay halihazırda 2018 yılında gerçekleşti. Üstelik iki bilim insanı değil iki binden fazla bilim insanı 40 ülkeden yüzlerce yazarın hazırladığı 6 bin bilimsel çalışmayı kanıt göstererek bir rapor yayınladılar. Bu raporda  eğer insanlık olarak böyle devam edersek 12 yıl sonra dünyanın bir daha geri döndürülemeyecek şekilde ısınacağını söylediler. Kaç kişi duydu? Kaç kişi ciddiye aldı? Ne değişti? Kimler yukarıya baktı ve gördü? 

Yukarıya bakma diyene  bakmadan, Yukarıya bakın.

 

İyi seyirler...

Deniz Boyraci 

Don't Look Up




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ