İNSANI ŞEYTANLA İŞBİRLİĞİNE SÜRÜKLEYEN BAŞKA BİR İNSANDIR

 Bu hafta sizler için  hazırladığımız film KUZULARIN SESSİZLİĞİ  

The Silence of the Lambs

Yönetmen:Jonathan Demme

Yapımcı:Kenneth Uth

Edward Saxon Ron Bozman

Senarist:Ted Tally

Oyuncular:Jodie Foster Anthony Hopkins

Kurgu:Craig McCay

Filmi Türü: Suç/Korku, Gerilim

Yapım yılı:1991 Kuzuların Sessizliği


FAUST EFSANESI

Kuzuların Sessizliği, yazar Thomas Harris'in aynı adlı romanından beyaz perdeye aktarılan, yönetmenliğini Jonathan Demme'nin yaptığı, 1991 yapımı psikolojik gerilim türünde bir film


Oldukça bilinen bir film. Hikaye örgüsü açılmaya başladığında Genç FBI ajanı Claire ile tanışıyoruz. Thomas J. Harris'in romanının bu nabızları zorlayan uyarlamasında, FBI'daki eğitimi devam eden Clarice Starling (Jodie Foster) yüksek güvenlikli bir deliler hastahanesine girerek bir psikiyatr iken yamyamlık yapan bir seri katile dönüşen Hannibal Lecter'in hastalıklı zihninin derinliklerine inmeye çalışmaktadır. Starling'in başka bir seri katili yakalamak için ipuçlarına ihtiyacı vardır. Ancak ne yazık ki, Lecter ile yaşadığı Faustiyen ilişki sonunda onun kaçışına sebep olur ve artık iki ayrı seri katil karanlıklarda serbest dolaşır.

Faust, bir klasik Alman efsanenin başkişisi. Gerçek bir tarihi kişi olan simyacı-doktor Johann Georg Faust'a dayanmaktadır. Çok başarılı ama hayattan memnun olmayan bir alim, onu şeytan ile bir anlaşma yapmasına sürükler, ruhunu sınırsız ilim ve dünyevi zevkler için değiş tokuş etmesine sebep olur. Faust efsanesi yıllar içinde tekrar tekrar yorumlanan birçok edebi, sanatkârane, sinematik ve müziksel eserlerin esası olmuştur. Faust ve ilgili Faustian sıfatı (şeytanla pazarlık), dünyevi güç ve başarı için manevi değerlerden vazgeçen hırslı bir kişinin durumunu ima eder.


Filmin ana hikayesi bir seri katilin yakalanması için FBI'ın bir başka seri katilden yardım alması ancak bu hikayenin sadece bir kısmı. Kuzuların sessizliğini psikoloji türüne sokan olaylar sadece  seri katillerin hikayesi değil. Birincisi genç kadın ajan Claire'in maruz kaldığı baskı ve tacizler. İkincisi erkeklerin davranışları, üçüncüsü ise şiddetin şiddeti doğuran bir tetikleyici olması. Clair sekiz yıldır hapishanede özel bir hücrede tutulan asıl mesleği psikiatri olan seri katil Doktor Lecter'dan yeni seri katilin kimliğini öğrenmeye çalışır. Lecter Claire ile bir anlaşma yapar. Clair kendi hikayesini anlattıkça lecter da dışarıdaki seri katil hakkında bilgiler verecektir. Seri katilin bir doktor olması, insanlarla nasıl konuşacağını bilmesi, hitap yeteneği, nezaketi ve insanı manipüle edebilme yeteneği film boyunca bizi şaşırtır. Seri katillerin işe yaramaz topluma katılamamış, konuşmayı, iletişim kurmayı bilmeyen kişiler olduklarına dair kehanetlerin boş çıktığını görüyoruz. Elbette tam bu noktada Lecter'ın şarap ile birlikte bir adamın ciğerini yediğini hatırlatmak gerek. Keyifle insan eti yiyen birisinden bahsediyoruz. Bunun ne kadar hastalıklı olduğunu, doktor Lecter'ın da aslında hasta olduğunu filmde net bir şekilde görebiliyoruz. Peki bu hastalığın kaynağı nedir? Doktor Lecter'ın Claire verdiği ipuçlarından ve hikayenin ilerleyişinden en çok da şiddetin şiddeti doğurduğunu görüyoruz. Acılar daha büyük acıları kabalıklar daha büyük kabalıkları dışlanmışlıklar daha büyük kırılmaları doğuruyor. İçimizdeki iyiyi öldüren her bir davranış farklı öfke nöbetleri doğuruyor. Yalnızca birbirini öldüren insanlara değil aynı zamanda birbirine kötü davranan insanlara bakın. Kötülük daha fazla kötülüğü büyütüyor ve onun formunu korkunçlaştırıyor. Dışarıdaki seri katil bir terzi. Kadınların derilerini yüzüyor ve kendisine bu derilerden elbise dikmeye çalışıyor. Öldürmeden önce kadınları  üç gün evinin bodrum katındaki  kuyuya indiriyor ve onların çığlıklarını dinliyor onların korkularını öfkelerini sözlerini bunu yaşayışlarını dinliyor. Çünkü kendisinin de bu acılara hatta belki saha büyük acılara maruz kaldığını düşünüyor. Trans bir erkek ve kadınların çığlığında kendisini buluyor ama onları öldürüyor ve derilerini yüzüyor. 


Claire Lecter ile ilk görüşmeye gittiğinde koridoru geçerken yan hücredeki erkek mahkum claire  kokunu alabiliyorum diyor ve claire o hücreden geçerken mahkum elinde beklettiği organını   Claire fırlatıyor. Claire Lecter'a çiftlikte yaşadığı zamanlar kesilen kuzuların çığlığıyla uyandığını ve kuzulardan birini alıp kaçmaya çalıştığını anlatır. Eğer dikkatli yorumlanırsa Kuzuların şiddete maruz kalması seslerinin kesilmesi'nin bir metafor olduğu yorumu yapılabilir. İnsana şiddet daha büyük travmaları doğuruyor ve hikayede sesi kesilen kurtarılamayan karakterleri görüyoruz. Lecter kendisini dolandırmaya çalışan bir adamın ciğerini yer, dışarıdaki seri katil Buffalo Bill isimli trans kadınların derisinden kendine kıyafet yapar, Clair ise Buffalo Bill'in peşine düşer ve onu öldürür. Buffalo Bill'in kadınları öldürmesine engel olmak Claire için kuzuları kurtarmak gibidir. Dikkatli izleyiciler için bu film yalnızca katilliğin ya da seri katilliğin gördüğümüz toplumsal şiddetle bağının işlendiği  bu film aynı zamanda derin bir kadın şiddeti ya da cinsiyet dışlanması konuları da son derece canlı bir şekilde işlenmektedir. 


Bireysel şiddetin kaynağı belki de  toplumsal şiddetin ta kendisidir. İyi bir toplum bireylerine travma yaşatmayan toplumdur. İyi bir toplum onları şiddete itmeyen bir toplumdur. Çünkü film perspektifinden ve psikoloji biliminin penceresinden bakıldığında katilleri, tecavüzcüleri veya seri katilleri hasta edenin toplumsal şiddet olduğu söylenebilir.

Kuzuların Sessizliği - The Silence Of The Lambs 1991 1080p Full HD Film izle

İyi seyirler…

Deniz Boyraci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ