ÖNYARGI TEHLİKESİNE KARŞI, EMPATİ İLAÇTIR

 Bu haftaki filmimiz 


     ON İKİ KIZGIN ADAM

"Yönetmen Sidney Lumet

Senarist Reginald Rose, Reginald Rose

Oyuncular: Henry Fonda, Martin Balsam, John Fiedler

Orijinal adı Twelve Angry Men"

Yayın Tarihi: Nisan 1957 (Amerika Birleşik Devletleri)


Bu yazımızda Sidney Lumet'in orjinal adıyla Twelve Angry Men (1957) yani "On iki kızgın adam" filmine bakacağız.  Kısacası film, genç bir İspanyol çocuğun babasını öldürmekle suçlandığı ve jürinin on iki üyesinin bu çocuğun suçlu olup olmadığıyla ilgili karar vermek zorunda olduğu Amerika'daki bir ceza davasını konu alıyor.  Bu davada eğer çocuk suçlu bulunursa bu çocuğun ölümü anlamına gelmektedir. Film hakkında daha detaylı konuştuktan sonra Amerika'daki jüri sistemine de bakacağım ve en önemli yönlerinden bazılarını tartışacağız, örn.  jüri seçimi, olası kararlar veya “İspat Yükü” ilkesi.  Daha sonra jüri üyelerinin çeşitli rollerini ve görevlerini de tartışacağız ve müzakerelerinde karşılaşabilecekleri etik sorunları da dahil edeceğiz.  Ayrıca jürinin adil ve hukuken doğru bir karara varıp varamayacağı sorusu da tartışılacak ve farklı açılardan ele alınacaktır.  


On İki Kızgın Adam 1957'de gösterime girdi ve Sidney Lumet  1924'te Philadelphia, Pennsylvania, ABD'de doğdu ve bugüne kadar 40'tan fazla filme imza attı.  Bunların çoğu sosyo-politik konularla ilgili; elbette Twelve Angry Men de öyle. Bu film büyük bir başarıydı ve bu nedenle Oscar ve BAFTA film ödülü de dahil olmak üzere çeşitli film ödüllerine aday gösterildi.  http://IMDb.com çevrimiçi film oylama veritabanında 250 En İyi Film listesinde 12. sırada yer alıyor.  Bu sıralama yeri bize 50 yıllık filmin günümüzde hala güncelliğini koruduğunu gösteriyor. 


 Filmin girişinde kısaca bahsedildiği gibi, bir ölüm cezası davasında jürinin müzakereleri ile ilgilidir.  Suçlanan kişi, babasını öldürmekle suçlanan genç bir İspanyol çocuktur.  Avukatların sözlü savunmalarının ardından jürinin geri çekilip kararı vermesi isteniyor.  On iki jüri üyesinin karar üzerinde oybirliği ile karar vermesi gerekiyor, bu da hepsinin ya “suçlu” ya da “suçsuz” olarak oy kullanmaları gerektiği anlamına geliyor.  İlk başta dava açık ve kapalı gibi görünüyor: savunma güçlü bir mazeret sunamıyor. Çığlıklar duyduğunu, çocuğun kaçtığını ve hatta babasını bıçakladığını gördüğünü iddia eden çeşitli tanıklar var.  Ayrıca çocuğun kaybettiğini iddia ettiği bıçak da cinayet mahallinin yakınında bulunmuş vaziyette. Bu kısa mahkeme salonu sahnesinden film, filmin geri kalanının geçtiği jüri odasına geçer.  Önemsiz küçük bir konuşma ve bir içecek molasından sonra jüri üyeleri (sadece erkekler) masanın etrafında toplanır ve ön oylama yapar. Oylamanın sonucunda on bir üye sanığın suçlu olduğunu ve yalnızca bir üye şüpheleri olduğu için oy kullanmayacağını ve bu davayı tartışmak istediğini söyler.  Şüphesi olan  jüri üyesi Henry Fonda'nın oynadığı 8 numaralı jüri üyesidir. Filmde jüri üyelerinin isimleri bize asla verilmez.  İlk başta diğer tüm jüri üyeleri 8. jüriyi anlamaz ve onu fikrini değiştirmeye zorlamak ister.  Ancak 8. jüri üyesi şüphelerini gerekçe göstererek, bu genç adamı elektrikli sandalyeyle ölüme mahkum etmenin doğru karar olmadığına birbiri ardına ikna etmeyi başarır.  Delilleri sorgular ve jüri üyelerinin “suçsuz” olmasının “mümkün” olduğuna işaret etmek için önyargılarını ve zayıflıklarını ima eder.  Öğleden sonrayı bu oldukça küçük ve kasvetli odada geçirdikten sonra jüri üyeleri nihayet oybirliğine varacaklardır. Ancak karar ne olacak? 


Şimdi filmimizdeki her bir jüri üyesini tanımakla başlayalım. Bu karakterleri tanımak oldukça önemli çünkü onların davranışlarını belirleyen en büyük ateşleyici onların kim oldukları. 


Jüri Üyesi 1: Karar alma sürecinin organizasyonundan sorumlu olan ve aynı zamanda oyları alan jüri ustalarıdır.  Oldukça basit bir adam gibi görünüyor ve görevinin tüm karmaşıklığının farkında değil gibi görünüyor, ancak bu gerçeği diğer jüri üyelerinden gizlemeye çalışıyor.  Kişisel hayatıyla ilgili öğrendiğimiz tek şey, onun bir futbol antrenörü olduğu ve sadece futboldan bahsettiğinde sakin olduğunu görüyoruz.


 Jüri Üyesi 2: O küçük ve sessiz bir adam.  Kendi görüşünün pek önemli olmadığını düşünüyor.  Bu tutum işi nedeniyle olabilir - o bir muhasebeci.


 Jüri Üyesi 3: Muhtemelen -8. jüri üyesi dışında- filmdeki en önemli ve gelişmiş karakterdir.  Onu kendi kendini yetiştirmiş başarılı bir iş adamı olarak sunarak yola çıkıyor ve olayı sadece gerçeklere bakarak analiz ediyor.  Sanığı mahkum etmenin tek ve doğru karar olduğuna inanıyor.  Ancak bir süre sonra daha tutkulu ve bir şekilde davaya kişisel olarak dahil olmuş gibi görünüyor.  Filmin sonunda iki yıldır görmediği bir oğlu olduğunu öğreniyoruz.  Oğluyla fotoğraflarına baktığında, son jüri üyesi olarak oyu “suçsuz” olarak değiştirir.


 Jüri Üyesi 4: Biraz kibirli bir komisyoncu.  Kendisini odadaki herkesten daha zeki olarak görüyor ve davaya oldukça soğuk bir yaklaşımı var.  Olayı bir tür mantıksal bilim olarak görür ve insanların duygu ve tutkularını görmezden gelir.  Sıcak güne rağmen ceketini hiç çıkarmaması ve hatta terlememesi oldukça dikkat çekicidir - bu durum onun davaya yaklaşımına benzetilebilir.


 Jüri Üyesi 5: Her zaman duygusal stres altında gibi görünüyor.  Jüri üyeleri arasında suçlanan çocuk gibi İspanyol olan tek üye.  İstemeden de olsa kendini suçlanan çocukla özdeşleştiriyor.  Garip bir şekilde, sempatinin kararını etkilemesini istemediği için ilk etapta suçlu oyu vermesinin ana nedeni budur. 


 Jüri Üyesi 6: Kendisini basit bir adam olarak görüyor ve odadaki herkesin zor kararlar verme konusunda ondan daha nitelikli olabileceğini ima ediyor.  Özellikle bir ölüm kalım meselesi olduğunda yanlış karar vermekten endişe duysa da aslında adaletin yerine geldiğini görmek isteyecek bir kişi

 Jüri Üyesi 7: Dava hakkında kesinlikle hiçbir fikri olmayan tek jüri üyesidir.  Film boyunca düşünceleri dava dışında başka her yerde, beyzboldan, sıcak havadan ve dava için hiçbir önemi olmayan diğer şeylerden bahsediyor.  Tek derdi bu tartışmayı hızlandırmak ve bir an önce ayrılmak.  Bu yüzden çoğunluğun oyununa rıza gösteriyor, çocuğun tüm suçlamalardan aklanıp aklanmamasına veya mahkum olup olmamasına aldırmıyor.


 Jüri Üyesi 8: Filmdeki ana karakterdir.  Sanık çocuğun suçu konusunda makul şüphesi olan ve bu nedenle davaya herkesten daha fazla çaba ve düşünce koyan kişidir.  Davadaki, bıçak veya tanıkların ifadeleri gibi kilit noktaları seçip tekrar düşünerek, diğer herkeste şüphe uyandırır ve bir süre sonra diğer tüm jüri üyelerini çocuğun suçlu olmadığına ikna etmeyi başarır. Bu makul şüphe sanığı ölüme mahkum etmemek için yeterlidir.  Bir bakıma sanık çocuğun hayatını kurtaran kişidir. 


 Jüri Üyesi 9: O, açık ara en yaşlı jüri üyesidir.  Yaşından dolayı en fazla deneyime sahip olan kişi, davaya bakmanın çok benzersiz bir yolu var.  Ayrıca hemen ayrılmak yerine davayı tekrar tartışmaya isteklidir. Filmde ki bu değerlendirmesi çok çarpıcı;


"Bir hiç olmak çok üzücüdür beyler. İnsanlar hep aranmak ister, dinlenmek ister, hayatta bir kez de olsa önemli olmak ister"


 Jüri Üyesi 10: Filmdeki ırkçı karakterdir.  Sadece çocuğun sosyal geçmişi nedeniyle suçluya oy veriyor ve bu karakterle ilgili  en kötü şey, ırkçı tutumunu bile gizlemek istememesi.


 Jüri Üyesi 11: O bir göçmen saatçi ve saatleri gibi  çok metodik bir düşünce tarzı vardır. Aynı zamanda çok kibar ve insanların farklı düşüncelerine saygı duyarak iyi davranışlar sergiler.  Ayrıca madalyonun her iki tarafına da bakmaya istekli.  İlgisiz davranışları nedeniyle anlaşamadığı tek kişi 7. jüri üyesidir.


 Jüri Üyesi 12: O genç bir iş adamı ve dava hakkında kendi görüşüne sahip gibi görünüyor ama bunu saklamaya özen gösteriyor.  Çoğunluğun ne düşündüğüne katılmanın daha akıllıca olduğunu düşünüyor


Filmdeki her jüri üyesinin bu kısa tanımlamasından, farklı tutumlara ve farklı görüşlere sahip bu kadar farklı insan bir araya geldiğinde karar vermenin ne kadar zor olduğu görülebilir.  Gerçek hayatta da bu sorun aynıdır.


On iki kızgın adam filmini analiz bakımından güçlü bir film olarak ortaya koyan ana başlıklar:  Ön yargı, karar alma ve suçlamada sosyo ekonomik durum etnik köken ve kişisel başarı/başarısızlıkların bir kişiyi mahkum etmedeki etkisidir. Filmimizde suçlu ya da suçsuz kararı çocuk yaşta bir gencin ölüm kalım meselesidir. Ancak film bununla sınırlandırılamayacak kadar çok mesaj içermektedir. Her mahkumiyet bir ölüm kararı doğurmayabilir ancak her mahkumiyet ya da üstün körü tanımlama huyu tıpkı bu filmde gördüğümüz gibi büyük bir yanlış olabilir. 


Filmimizi bir toplumsal ön yargı probleminin analiz seansı olarak düşünebiliriz. Jüriler gerçekte birbirini tanımamaktadırlar sanığı da tanımamaktadırlar. Ön yargının en büyük sebebi karşılıklı sağlıklı iletişim kuramamaktır.


İnsan zihni bir kişiyle iletişim kurduğu anda onun için hızlı bir tanılama geliştirir. Bu ön yargı tamamıyla kötü değildir. Ön yargının en büyük ilacı kişinin yeni tanıştığı bu kişi hakkındaki ilk yargılarının yanılma payının farkında olmasıdır. Basitçe anlatacak olursak bir kişiyle ilk tanıştığımda (bu toplumsal alandaki her karşılaşmayı kapsamaktadır.) onun kıyafetine, fiziksel özelliklerine, etnik kökenine, sosyo ekonomik durumuna, inancına göre bu kişiyi hızlıca kafamda tanımlarım. "X kişisi böyle bir insandır" Şeklindeki önermeyi doldururum. Toplumsal alanda bu süreç sürekli olarak yeniden ve yeniden tekrarlanmaktadır. Asıl problem ilk karşılaşmalarda "X kişisi böyle bir insandır" Düşüncesine güvenmemem gerektiğini bilmem gerekir. Eğer kendi ön yargılarımın farkında olursam yapacağım ilk iş karşımdaki kişiyi anlayabilmek için daha fazla bilgi toplamak hatta karşımdakinden bu bilgileri öğrenmek olacaktır. İnsan birbirinden öğrenir... Bir toplumda bu eğitim her bir bireye öğretilmelidir. Büyük savaşların büyük haksızlıkların büyük trajedilerin en önemli kaynağı trajikomik bir şekilde iletişimsizliktir. İletişimlik ön yargıyı bir mahkumiyet haline getirir ve savaşı kaosu kavgayı kaçınılmaz kılar. 


Filmde gördüğümüz gibi bir çocuğun kolayca ölüme mahkum edilebilmesinin sebebi jürilerin çoğunun kararlarının neye yol açtığını tam olarak kavrayamaması ve hissedememesidir. Empati ön yargıyı tehlikeli olmaktan çıkaran bir ilaç gibidir. Kendisini karşısındakinin yerine koyamayan karşısındaki kişinin gerçekliğini, nedenlerini ve davranışlarının sonuçlarını kavrayamaz. Toplum birlikte yaşayabilme becerisiyle şekillenir ve bu beceri toplumda yayıldıkça barış ortamı sağlanır. 


Bir makul şüphe her şeyin yeniden değerlendirlmesi için yeterlidir ve ötekine karşı o makul şüpheyi gösterecek kadar barışçıl, sabırlı ve meraklı olmak. İnsana, insan hayatına saygı göstermek, ötekinin yaşamında ve insanlığında kendi insanlığını kurtarmak in bir makul şüphe. On bir suçlayıcı düşünceye karşı bir makul şüphe ve zafer. Zafer elbette birbirimizi anlamaya çalıştığımız zaman problemleri çöze bileceğimizi görmektir. 


Suç, önyargı, empati, ayrımcılık, saygı, toplum, düşünce özgürlüğü gibi konuların bir arada işlendiği bu harika film sizi de 13. Jüri üyesi yapacaktır.


12 Kızgın Adam


Deniz Boyraci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ