YALNIZDI AMA KAYBOLMUŞ DEĞİLDİ

 

Bu haftaki kitap yolculuğumuza  Jack London ile devam ediyoruz. 

 Kitabın  adı: MEKSIKALI DEVRİMCİ 

Kitabın  yazarı: Jack London

Sayfa sayısı: 166

Kitabın türü: Dünya Klasikleri, Edebiyat, Hikâye (Öykü)

 Meksikalı Devrimci, farklı  toplumsal sorunlara karşı  Jack London'ın yoğun  hislerinin, devrimci sosyalist  duygularla kaleme alınmasıdır.

Kitaba adını  veren öykü Meksikalı Devrimci öyküsüdür. 

Jack London bu öyküyü Meksika devrimini rapor ederken bir sınır kasabasında yazar London bu devrimi kendi açısından edebi eser ve yazılarıyla desteklemiş ve bu öyküyü kaleme almıştır.

 

Çoğu derin yazar gibi Jack London da hikayeyi ortaya koyar  ve onu değerlendirme işini okuyucuya bırakır... Gözlerinizin önündeki ipuçlarını toplar ve işaretlerin ne anlama geldiğini çözmeye çalışırsınız. Bu sizi besler ve oradan çıkaracağınız dersi bünyenize eklersiniz. Gencimiz Rivera'nın ailesi bir greve katılırlar grev sonucunda işçiler lokavt edilir. (işverenin işçileri topluca işten çıkarması) ve müdahale eden federal ekipler Rivera'nın aileside içinde olmak üzere birçok işçiyi öldürür ve grevi dağıtır. Rivera saldırı esnasında kaçmayı başarır. 

 

Kahramanımız Rivera Devrimin gerçekleşmesi için her şeyini ortaya koymaya hazırdır. Devrimcilerin arasına katılır ve onlara ben devrim için çalışmak istiyorum der. Kahramanımızın ilk mücadelesi devrimcilerle başlar çünkü devrimciler ona güvenmezler ve onu bu yüzden ağır işlerde çalıştırır ve onunla pek az muhatap olurlar. Devrimciler arasındaki bu güven sorunu devrim için en saf duygularla, öfkeyle, inançla ve kararlılıkla ilerleyen Rivera'yı durduramaz. Ancak yine de Jack London'un bu yaklaşımı işçi devriminin büyük mottosu olan: "İşçiler birleşin" Sloganının devrimciler arasında pek de anlaşılamadığının bir kanıtı niteliğinde. Devrimcilerin Rivera'yı yabancı görmeleri onu durdurmaz. Yerleri süpürme işini alan Rivera devrimin parçası olmak için yerleri de gocunmadan süpürecek bir devrim bilincine sahiptir. Teorik bir bilinçten ziyade devrime olan pratik bir bilinçtir. Çünkü o ailesini neyin öldürdüğünün farkındadır. Sırf ajan olduğu ya da gerçek bir devrimci olmadığı ortaya çıksın, başarısız olsun diye bir dizi göreve yollanan Rivera her problemi hakkıyla çözer. Devrim için elini taşın altına yerleri süpürmekle başlayan Rivera devrimin gerçekleşmesi için gerekli olan kaynağı yani parayı bulabilmek için uzunca bir süre boksörlere kendisini dövdürür. Boksörlerin pratik yapacağı bir plastik manken görevi görür... Dayak yiyerek hayatını riske atarak kazandığı her kuruşu ise devrim için gelip kendisini arkadaşları olarak görmeyen arkadaşlarının masasına bırakır. Rivera tüm koşulların hazır olduğunu bildiren arkadaşlarını dikkatle dinler. Son darbe için, devrimin gerçekleşebilmesi için gereken silahları satın alma işinde düğümlenir hikâye. Rivera bu parayı bulmak için profesyonel bir boksörle boks maçı yapmak için elinden geleni yapar. Profesyonel boksörümüz aşırı antrenmanlı kendine güvenen ve şampiyon olarak görünen bir boksördür. Riveranın gerçekten de ona karşı bir şansı yok gibidir. 

 

Jack London bu maç üzerinden harika ince ayarlar vermiştir. Okurken yer yer keyifle ve yer yer ürpererek yakalayacağınız sahneler. Maç herkes tarafından formalite olarak görülür, profesyonelin kazanacağı neredeyse kesindir ve bahisler bu yönde oynanmıştır. Tek önemli olan Rivera yenilmeden önce keyifli bir maç ortaya çıkmasıdır. Rivera yemdir. Rivera patronların gözünde bir böcektir. Boks maçında maçı düzenleyen yöneticiler, hakemler, fırsatçı bahisçiler ve seyirciler bulunur.Tıpkı kapitalist bir düzende olduğu gibi. Jack London boks maçı üzerinden sömürülen ve seyirci haline getirilen halkın ve  kapitalist düzenin seansını yaratır. Önemli olan maçı kimin kazanacağından ziyade düzenin nasıl işlediğini kavramaktır.

 Seyircilere medya ve öteki kanallarla profesyonel rakibinin kazanacağı aşılanır. Halk adil bir maçın peşinde olmaktan uzaklaştırılır ve kontrol edilir. Bununla sınırlı kalmaz sistem istediği adaletsiz düzenin, maksimum kazancın gerçekleşmesi, sahte efsaneler sahte başarılar yaratmak için her türlü aracı kullanacak ve düzeni devam ettirecektir. Beklenen olmak zorundadır. Ne adalet, ne de insanlık önemlidir. Hakemler maç boyunca Rivera'nın kaybetmesi için elinden geleni yapar. Boksör kazanmak için her türlü hileye başvurur. Patronlar, bahisçiler herkes Rivera'ya kaybetmesi için yeni teklifler sunar, tehditler yağdırır. Seyirciler Riveradan nefret eder. En anlaşılmaz olanın bu olduğu düşünülebilir. Ancak seyirciler sistem tarafından bir gerçeğe kanalize edilir. Seyirciler uyutulur ve maçın sonucuna, ne olursa keyif alınacağına kanalize edilir. Seyirciler devrime katılmayan, devrimcilere inanmayan, devrimcilere güvenmeyen halktır. Rivera onlardan nefret etmez. Devrim, devrim bilinci olmayan herkese devrimin amacını sonucunu ve bilincini aşılamak, birleşebilmektir. Seyirciler ve Rivera arasındaki gerilimin anlamı bile devrimin zorunluluğudur. Rivera ve devrimci arkadaşları arasındaki güvensizlik bile devrimin sonucudur... Mücadele her bir zerreye nüfuz etmiş olan kapitalist sistemin kendisi bu devrimin sonucudur. Maçın sonucu tüm bu gerçekliklerdir. Ne yapılması gerektiğini görebilmektir, gösterebilmektir.

Kazanmak da kaybetmek de budur.

 

Jack London eserde güçlü  anlatımı  ile  bizi de bu boks maçına götürüyor.. .    

Bu boks maçında yaşanan adaletsizliği gözler  önüne sererken sistemin adaletsizliğini ifşa ediyor.

 London adalet tutkusunu, mücadele hırsını,  kan emicilere  karşı duyduğu nefreti, kapitalizme, yolsuzluk, adaletsizliğe olan öfkesini bu ringe taşıyor dersek yanlış demeyiz.

Iyi ve kötüyü,

Yalanı ve gerçeği adeta çatıştırıyor.

Doğru  bildiğimiz   doğrular gerçekten  doğru  mu  dedirtiyor.

Güçlü hep güçlü kalıp kazanmayacak.

Kendi özgücüne olan inanç başarı sağlıyor  Rivera bunu bize kanıtladı. 

 

Jack London, kendisine sahip çıkan, sorunlarına sahip çıkan insanların yaşamlarını konu edinerek 

Okuyucuların  duygularının   dili olmayı başarmıştır. 

 London, sorunlar karşısında insanın kendi yeteneklerine olan inancı, güçlü  betimlemeleri ile ve kendi yaşamından  derin izler bırakarak okurların beğenisini  kazanmıştır. 

Modern  insan ne denli yapma, yaratma, başarma heyecanı içindeyse Jack London bunun düşünü,  örneğini hep bir adım ileri götürmüştür.

Başka bir deyişle Jack London, olumlu, üretken bir yaşamın 

Hayalini kurdurtur bize. 

Olmazlara ve açmazlara yer bırakmadan. 

 

Jack London

 

Jack London 1876 yılında San Francisco’da doğmuştur. Yazarın çocukluğu yoksulluk içinde geçti. 14 yaşında okulu bırakmış ve hayata atılmıştır. 

 

Çeşitli işlerde çalışmıştır. Amerika’da ve farklı ülkelerde maceralı yolculuklar yaptı. Bir dönem cezaevinde yattı.

 

Jack London Kurt Dölü isimli eserini 1900 yılında yayınladı. 17 yılda elli ciltlik dev bir eser sundu.

 

Kitaplarında yaşam kavgasını duygusal bir bakış ile anlatmıştır. Bazı eserlerinde ise sert bir kapitalizm eleştirisi vardır.

 

Kitapları çok fazla yabancı dile çevrilmiş ABD’li yazarlardandır. Vahşetin Çağrısı ve diğer birçok eserini altın avcılığına çıktığı zamanlardaki tecrübesinden yola çıkarak yazdı. Beyaz Diş, Martin Eden, Demir Ökçe gibi kitapları ile Türkiye’de tanınan bir yazar haline geldi. 

 

Jack London 22 Kasım 1916 yılında böbrek yetmezliğinden öldü.

 

Deniz Boyraci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ