Peki, insanlık bu aşkı çözebildi mi?

 Aşkın Sahibi Olunmaz Aşk Hissedilir diyen yazar Orhan pamuk, Masumiyet Müzesi adli eserinde adeta aşkın kitabini yazdı.

 Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk’un kitabı Masumiyet Müzesi, 465 sayfa olup, 2008 yılında yayımlanmıştır.

Bu kitap yazarın  on yıllık çalışması  sonucunda Oluşmuştur. Eser Aşk a dair ders verici niteliktedir.

Ayrıca Kitap New York Times tarafından “2009 Yılının En İyi Kitapları” listesinde yer almaktadır.

Kitabın ana konusu İstanbul’da yaşayan  zengin bir işadamının  nişanlanmak  üzereyken,

Tarih öğretmeni olan uzaktan bir akrabasının  tezgahtar kızına  aşık olmasıdır.

Kadınlar ve erkekler  açısından aşk ve etinkileri, dönemin  batılılaşma sürecinde

Toplumun iki tabakasına ait zengin ve fakir iki kişi arasında  yaşanan  inanılmaz  bir aşk  hikayesidir.

 

Yazar eserde bir ikilem düşünce yaratarak  okuyucuyu gerçekçi  düşünmeye sevk ediyor.

Ayrıca  Okuyucunun kendi karakterine uygun cevaplar verebileceği açık noktalar bırakıp,

kitap okunduktan sonra hikaye üzerinde düşündürmeyi sağlıyor;


Hikayedeki kadın ilişkide ilkin nerde kırıldı?

 Adamın  hikayesi nedir, aşk sabrı mı öğretir  ?

Adam yaşadığı bu  durumdan kaçabilir miydi?

 Hangi çıkmaz dan dolayı  insan birini yüzüstü  bırakır ?

Kadın  neden bu durumu büyük  bir travmaya dönüştürdü?

 Bir insan aşka  dair yanlış yapınca bu yanlışı, kendisine mi yakıştıramıyor 

yoksa karşıya yanlış  yaptığı  için  mi üzülüyor, bir aşkta  hangisi ön  plandadır?

İki kişinin  kırılmadığı ve herkesin mutlu olduğu  bir son yok mu, aşk ve  onur?

İhanet bir ilişkiyi nasıl  etkiler ihanet kabul edilir mi? Toplumun yaşamı ve bakış açısı ne?

Yazar adeta okuyucuya aşk  analizi yaptırıyor.


 Okuyucular kendine şu  soruları soruyor.

Aşk  bir insana neleri yaptırır?

 Sigara izmaritlerinden tutun saç  teline,

Saç tokasına kadar tüm eşyaları  biriktirme istemi....eşyalar , anıları ve etkileri nedir?

 

Hikayenin yaşandığı şehrin , dönemin ve yaşam  tarzına  ilişkin   büyük izdüşümlerinin anlatıldığı

Realist- Romantizm karışımı eserdir.  Ele aldığınız  andan itibaren yazarın  akıcı ve Real anlatımıyla

Kendinizi bir anda hikayenin içinde buluveriyorsunuz. Eser Size ben bu hikâyenin bir parçasıyım !  

Dedirtiyor.

 

Şuada bir gerçekliliktir ki, her yazar önce  kendi coğrafyasında  tanınır,

büyür  bakın  ben ülkesi demiyorum coğrafyasında büyür.

Yazarın  en iyi bildiği şey  içinde  yaşadığı  toplum çevre koşullardır,

bu hem siyasi hem sosyolojik ve hem de psikolojik açıdan  da böyledir.

 

Orhan Pamuğu verimli kılan nedenlerden biriside İstanbul’da yaşamış olması  diyebiliriz.

Kısaca  İstanbul’un verimliliği  onun eserlerine yansımış, İstanbul’da doğup  büyüyen

Orhan Pamuk 22 yaşına kadar ressam olmaya çalışıyor.

Daha sonra edebiyat ve romana  yöneliyor. 

Hayatının  neredeyse tümü İstanbul gibi köklü bir şehirde   geçiyor.

Bildiğiniz  üzere İstanbul uzun yıllar Roma gibi  bir imparatorluğun

Konstantinopolis'i olarak Roma ve bir-çok  imparatorluğa   başkentlik yapmıştır.

Coğrafi, politik,  ticari ve etnik açıdan  zengin bir yapıya  sahip bir kent.

Ve  Pamuk 1982'de ilk kitabını yayınlıyor.


1970 ile 1990 yılları  arasında  Türkiye siyasi tarihinde çok  dalgalı ve kaotik bir dönem  yaşanıyor.

Bu kaos ve karmaşa  İstanbul şehrine de nüfuz ediyor.

İstanbul kentinde yaşayan  toplulukların  çeşitliliği önemli  örneğin  bir taraftan dinci muhafazakar

bir taraftan solcu, bir taraftan  batılı  bir taraftan, lümpen  dünyadan  habersiz kesimlerden oluşan

toplum kesitleri yazara karakter zenginliği sağlamıştır.

Bu şekilde  Pamuk bu karakterlerin derinliğini  bu coğrafyada  yakalayabilmiş ve eserlerine ustaca işlemiştir.

Yazar ayrıca  resimle ilgilendiği için eserlerinde bir sanat perspektifi var buda bize hayatın  içinde

Sanatında  perspektifini görme  imkânını  veriyor. Eserleri  içinde  sanatı yoğun  işliyor diyebiliriz.

Yazar masumiyetin ve ihanetin resmini bize kelimelerle veriyor.

Kurulan Masumiyet müzesi  onun ressam  yönünün  eseridir de denilebilir.

Yazarın Nobel Ödülüne ilişkin ise  bunları  belirtmekte yarar var.

Nobel Ödülü  fizik, kimya, tıp  alanlarında  verilince  test edilebildiği

için  pek tartışılmaz  çünkü  daha çok  objektif ve  büyük  bilimsel bir gelişme üzerinden verilir

Bu alanda test edilmesi daha kolay çünkü  bu dallarda ödül  alınmadan  önce

Bir çok  bilimsel test aşamasından geçiyor  kanıtlanıyor.

Ama Edebiyat dalında farklı hem evrensel hem yerel çok fazla dinamik olduğu  ve göreceli  

çeşitliliği barındırdığı  için bu dalda bazen tartışmalara  yol açabiliyor.

Orhan Pamuk için de aynı  durum yaşanmıştır .

Politik olarak ermeni soykırımına ilişkin  açıklamaları tartışma  yaratmış .

Türkiye  tarafından Avrupa da Ermeni lobilerinin güçlü olduğu düşünülürken.

Pamuğun  ödülü aldığı  aynı  gün Fransa parlamentosundan ermeni soykırımını inkarın suç  olarak

ilan edilmesi de tartışmaları  daha da artırmıştır.

Fakat biz Orhan Pamuğu  sadece Nobel üzerinden tartışamayız.  Nobel’i parantez içinde vermeliyiz.

Daha çok eserleri üzerinden değerlendirilmeli onun görülmesi gereken yönü budur,

çünkü  Nobel ödülünü  aldırtan  şey  yarattığı eserdir. Öbür  türlü değerlendirmeler önyargılara neden olacaktır.


Kitaptan çıkardığım sonuç ve kitap üzerinde yapılan  tartışmalara  bakış açım ise  şudur;

Elle tutulmayan gözle görülmeyen ve ölçülemeyen ama insani var eden aşk;

yeri geldiğinde  insani rahatsız  eden yeri,  geldiğinde  mutsuz eden ve yeri geldiğinde insana

müthiş mutluluk veren bu duygu ancak akılla  ölçülebilir.


Yazar insan hayatında  nerde ne zaman ortaya çıkacağını  bilmediğimiz  bu

Muazzam  duyguyu  anlatırken, insanın  elde olanın  değerini bilmemesinin kendisine ve karşıdakine

  ne kadar acı  verdiğini  uzun  uzadıya islemiş. Aşka  asla sahip olunmaz, AŞK  ancak hissedilebilir.

Ona sahip olduğunuzu düşündüğünüz  andan itibaren kaybettiğiniz  şeyin  büyüklüğünü fark edersiniz.

Buda size acı  verir.


Yapılan  eleştiriler için; Aşkı hiç yaşamamış insanların aşka  basit yaklaşımı  tehlikelidir.

Çünkü  bunlar aşkı  belli kalıplara sokup diye yazıyor.

Bir yerde nasıl  neye aşık  olundurun tarifini kendi bakış açılarıyla anlatmaya çalışır ve genelleştirirler.

Yani Leyla ile Mecnun,  Edulè ile Derwêş birbirlerinde ne buldu diye basit yaklaşa bilir miyiz?

Peki, insanlık  bu aşkı  çözebildi mi?  Hayır.

Belki insan sadece bir insanda bu nüansı yakalıyor.

Basit batı  yaşantısına  özenti deyip realiteden kaçış  ile toplumsal sorunlarını  bastırma  ve kendi

klişeleriyle yaklaşma   aşktan  bir şey eksiltmez. Dünya  döndükçe aşk  var olacaktır.

Batıda, Doğu-da  bu böyledir.


Sevmeyi ve sevgiyi  ne zaman nasıl  yaşayacağını  öğrenme ve sağlıklı  yaşama  geçirme

sevebilme ve sevilmeden geçer.

Annesine sarılabilen  erkek çocuğu  kız  arkadaşına  da sarılmayı bilir.

Bir insani sevince ona nasıl  davranılmasını  bilme gibi bir şeydir, buna duyguları yaşama  pratiği  diyebiliriz.

Kısaca birçoğu bilmediği  tanımadığı  bir duyguyu kendi bilincinde  aşkı  basitleştirerek  indirgiyor.

Fakir, zengin, hasta sağlıklı rengi ne olursa olsun herkesin yaşadığı tattığı ve sevdiği  ortak şey  ilişkidir.

Bu realitenin bir romanda anlatılmasından  rahatsızlık  duyan kesimler,

masum bir aşkı  ve birlikte olmayı çarpıtanlardır .

En fazla onlar  bastırdıkları  bu duygularla

Psikolojisi bozuk bir kesim  niteliğiyle saldırgan  sapık  tipler oluyorlar.

 

Nihayetinde şunu diyebiliriz

Karşıdakine  değer  vererek kendimize değer  vermiş oluruz.

Hiçbir şeyi  tüketme  lüksümüz  olmamalı.

Ve hiç-bir  duygu beslemediğimiz  müddetçe sonsuz yaşamaz

Aşk  sahibi olduğumuz kalıcı  bir duygu değildir, onu besleyip o  ateşe  sürekli odun atmamız  gerek.

Bazen o duygu ölürken o duyguyla beraber bizde ölüyoruz. Elbette herkesin bir aşkı  var.

Bu bazen bir insan, bazen  doğa, bazen   yaşama  aşk, bazen ülke aşkı olur.

Fakat aşkın  özgürce yaşanması  değerlidir...

Bu eseri değerli kılan  aşkın  özgürce işlenmiş  olması! Diyebiliriz.

 

Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi’ni yayımladıktan sonra 2012 yılında bu romandan esinlenerek

Romanla aynı adı taşıyan müzeyi açmıştır. Müze, İstanbul’da kurulan ilk şehir müzesidir.

Müzede İstanbul’da yaşanan, 1970’li yıllardan 2000’li yıllara kadar uzanan bu aşk hikayesinin

anlatıldığı eşyaların  yanı sıra 1950’li yıllarından itibaren gündelik hayatta kullanılan pek çok sayıda

eşya  yer almaktadır. Masumiyet Müzesi 2014 senesinde  Avrupa Müze Forumu tarafından

“Avrupa Yılın Müze Ödülüne layık görülmüştür. Kitap, aynı zamanda

“Hatıraların Masumiyeti” ismiyle beyazperdeye uyarlanıyor.

 

Deniz Boyraci

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ