ALEVİLİĞİN TARİHİ İZDÜŞÜMÜNÜN DOĞAL KODLARI, ALEVİLİK RÊYA HEQÎ- RAYA HEQÎ-HAK YOLU

 

Bu hafta sizler için incelediğimiz  kitabımız

 ALEVİLİK RÊYA HEQÎ- RAYA HEQÎ-HAK YOLU

Kitabımızın  yazarı; Demir Çelik

Kitabımız; 373 sayfadan oluşmaktadır.

 Kitabımızın tanıtımına  başlarken,

Dinin çıkış  noktasına  ilişkin  bunları  belirtmek yararlı  olacaktır;

Dinin iki temel çıkış noktası olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi, ölümün anlamlandırılma çabası ve yok olma korkusuna iyi bir alternatiftir; ikincisi,  özellikle tarım toplumuna geçilmesi ile  nüfus olarak büyüyen ve toplum  haline gelen insanların arasında düzenleyici bir  kurumdur. Bu düzenleme görevi kuralların  etkili olması açısından doğaüstü bir güçle donatılmıştır. Bu itiraz ve reddiyelerin etkisini kırması açısından önemlidir.

 Rêya  Heq;

Yazarımızın Yaşamışlıklarının ve  Alevi inancının  güzelliğinin  yansıtıldığı   değerli   bir eserdir, 

Yazar

Rêya Heq'te, doğal  inancın doğal izlerini sürerek tarihten günümüze kadar getirip gerçekleri  gün yüzüne çıkarıyor.

Tarihi bellekte yanlış kodlanmış düşünceleri değiştirecek  olan eserinde, Reya Heq inancını dinleştirme ye  çalışan egemenlerin düşüncesinin aksine, inancı   gerçek  tarihi ile  coğrafyası  Mezopotamya da   buluşturuyor. 

 

Eseri okurken şu soruları sorup  cevaplarıyla   Rêya Heq yoluna bakalım;

Alevilik din mi inanç  mı?

 Peki, bu ikisi arasındaki  fark  nedir?

Bektaşi  Aleviliği  sistem dini mi  ve  Rêya  Heq yoluna çıkarılan  diken mi? 

İktidar olunca din toplum için  temiz duygulardan çıkıp  toplum kıran mı oluyor?

İktidarı  hedefleyen bu kesimler

İlahi güçleri de arkalarına alıp halkı  daha mı çok  eziyorlar?

Bizler  Rêya Heq' ten ne anlamalıyız?

Bu doğal inancı sahiplenmek gerçek  rituellerini korumak için  neler  yapmalıyız? 

Sistem günümüzde 

Aleviliği, iktidarının   değirmenine  sutaşısın  diye mi  sahipleniyor?

Nerelerde hangi Dergâhlar var hangileri  nereye   bağlıdır? 

Pir, Dede, Mürşid Koçek nedir, kimler olabilir?

 

Bu gibi soruların  cevaplarını ve detaylı tarihi analizleri  bu eserde bulacaksınız.

Bir-çok  değerli  kaynaktan  alınan  tarihi bilgiler ışığında yazılan eser tarihten  günümüze  Rêya Heq; Dinler, inaçlar   ritüelleri, yaşam  şekli, doğa canlılar, cansızlar  bir bütünden   evren ve inanç, yer, gök, su, ateş  toprak, insan, hayvan, bitki,  tanrı döngüsü ve kutsal olan tüm  bu değerlerin  istismara, istilâya uğramasını  okuyacaksınız.

 

 İnanç  yerine iktidarlaşan  din ile toplum ayrıştırılmış. 

Böl  parçala yönet  bu alanda da egemenlerin  politikası  olmuştur. 

Kimi zaman erkek egemenlikli sistemin kimi, zaman kralların  ve imparatorlukların, kimi zaman Ulus Devletlerin ve en son günümüzde Kapitalist Modernite ve sermayenin iştahını  kabartmış kendi kirli emellerine arka bahçe  yapmaya çalışmışlardır.

Alevilik Raya Heq'in kısa tarihi diyeceğiniz eseri bir çırpıda okuyacak ve okutacaksınız.

Önemle belirtmek isterim ki

Kitabımızın kapak tasarımında  kullanılan güneş üzerine kanat sembolü ve bu iki sembolün içine serpiştirilmiş çok çeşitli inançları temsilen onların işaretleri kullanılmıştır. Bu semboller daha şimdiden kitabın içerisinde birçok inançtan bahsedileceği ve bu çeşitli inançların Alevilikle olan bağıntısının kurulacağı izlenimini vermektedir. Bu ilişkinin ne olacağı okuyucuda merak uyandırması açısından oldukça başarılıdır. 

 

Yazar Aleviliği Rêya Hêqi yani  HAK YOLU  olarak tanımlıyor. Aleviliğin yalnızca bir hilafet kavgasından doğduğunu savunan genel düşüncenin aksine onun izlerini içinde bulunduğu coğrafyanın tarihinde arıyor.

 

Aleviliğin içerisinde Zerdüştlüğün ve Ezidiliğin nüvelerinin bulunduğunu söylüyor. Aleviliği Mezopotamya İran ve Anadolu olmak üzere tüm Ortadoğu ve Balkanlara kadar yayılan iktidarlaşmamış inançların bir bütünü  olarak görüyor.

Ve önemle belirtilmek gerekir ki yazar Aleviliği   Kürt coğrafyasında ve tarihte Kürtlerin  yaşam  biçimiyle özdeş  olarak görüyor. Yazar özellikle dinlerin egemenlerin dini haline gelmeleri durumunda asil olan özelliklerini yitirdiğini ve egemenlerin elinde bir araca dönüştürüldüğünden bahsediyor. Aynı eksende Aleviliğin  iktidarla olan zayıf ilişkisinden dolayı her zaman hak yolu olarak kaldığına dair savunmalardan yazar bolca bahsediyor. 

Din iktidarın elinde araçsallaşırken özünü yitirir ve bu yitirme sürecinde bütünselliğinin yerini ayrıştırıcı, ötekileştirici bir ideolojiye bırakır. 

Alevilik aynı zamanda egemenlerin dini haline gelmediği için  araçsallaşmamıştır. Israrla direnmiş.

Bu araçsallaşmanın anlamı: İktidarın eline geçen inanç iktidarın düşman yaratma  veya düşman ilan etme ve bunun üzerinden kendi yerini sağlama taktiği için bütünselliği kucaklayıcılığı tarihin tozlu raflarına kaldırılır.  İnancın bundan sonraki süreci  savaşın ve iktidarı empoze etmenin tarihine dönüşür. 

 Aleviliğin araçsallaşmamış olmasının önemi işte tam da onun bütünselliğinden ortaya çıkmaktadır.  İnsan, hayvan, toprak, su, gökyüzü, bitkiler Alevilikte hâlâ bütünsel olarak bulunmaktadır. Bu bütünsellik sayesinde  insan haklarını, kadın eşitliğini, bitkileri hayvan haklarını   ve genel anlamda hakkın öneminin ateşi Aleviliğin içinde  hala canlı bir şekilde yanmaktadır.

 

Aleviliğin iktidarlaşmamış olması yazara göre  iktidarlar tarafından  sürekli saldırıya maruz kalmasına sebep olmuştur. Katliamlar, çarpıtmalar, hakaretler bu inancın ele geçirilme çabasıdır.  Yazarın iktidar ve inanç arasında kurduğu bağlantı oldukça etkileyicidir. Egemen din tam da böyle bütünsel kalan inancı düşman ilan etmiştir. 

Yazarın bugünün pratik Aleviliğine getirdiği eleştirel yaklaşım da bahse değerdir. Bugün  Cem evlerinin, pirlerin ve dedelerin iktidar tarafından maaşa bağlanmaya çalışılması ve inancın gelir kapısına dönüştürülmesi büyük tehlikedir. Bu durumda gelir  inancın doğruluğunun önüne geçebilir. İktidar olmasa da iktidarın bir kolu ya da uzantısına dönüşebilir. Bu tehlike her inançta olduğu gibi inançta da sistemleşme ve iktidarlaşma problemini doğuracaktır. Yazar bu konuda uyandırıcı bir görev üstlenmiştir. 


Tüm bu perspektiflerin yanı sıra yazar bizi Alevilik ve onun ritüelleri konusunda bilgilendirmektedir. Genel anlamda Alevilik nedir, onun ritüelleri, onun ibadethaneleri ve bu ibadetlerin anlamı ve biçimi üzerine aydınlatmaktadır. "Alevilik nedir?" Sorusunun merakı üzerine bile ayrıca okunmaya değer bir eserdir.  Yazarın asıl önemi bu her yerden öğrenilecek bilgilerden ibaret eserlere göre; Aleviliğin  tarihi izleri, egemenlerle olan savaşımı, benzer inançların özellikleri ile kurduğu analoji ve analizleri bakımından ayrışmaktadır.

Yazarın Aleviliği etraflıca tanıtması ve onun hak yolu anlamında sınırlarını çizmesi ve onun tarihsel anlamda izlerini sürerken çeşitli perspektifleri bizimle paylaşması eseri okunmaya değer kılan en etkileyici özelliğidir.

Yazar eserde şu paragraf ile Aleviliğe  getirilen tanımlardan gerçeğe  en yakın tanımı  bulmamıza rehberlik ederken var olan kaygıları da yapıcı bir anlatım  ile okuyucularına  ustaca aktarmaktadır.  

 "Raya Heqi, Rêya Heqi, Haknin Mezopotamya, Iran ve Anadolu olmak olmak üzere tüm Orta doğu ve Balkanlar'a kadar yayılan dinleşmemiş inançların tümünü kapsadığı gerçeğidir.

Başta Kızılbaş, Yaresan, Kakai, Babailik, Ehl-i Hak, Bektaşilik ve Kalenderlik vb. inançların kaynağı Raya Heqî inancının ahlak ve kültürünün yansıması olan politik değerleridir.

Hatta egemenlerin toplumu sömürmede kullandığı devlet dinine dönüşen birçok inanç bile ilk çıkışlarında Raya Heqî inancından etkilenmiştir. Daha sonraları çıktığı kaynak olan Raya Heqî inancına yabancılaşarak onu yok etmeye çalışmıştır. Geçmişten günümüze kadar aralıksız olarak devam eden saldırılar yüzün-den bu inancın sahipleri giderek birbirlerinden uzaklaşarak başka aidiyetler biçiminde zuhur etmişler. Bütün bu olumsuz gelişmelere dur demek amacıyla, insanlığın ortak mirası olan

Raya Heqi-Alevilik inancının ahlaki ve kültürel değerlerini açığa çıkarmak ve onu insanlıkla yeniden buluşturmak kaçınılmazdır.

 

Tarihin şafağından beri süzülüp gelen Raya Heqi-Alevilik inancını kimileri Ali'yi sevmek, kimileri de yetmiş iki milleti bir bilmek diye tanımlar. Kimileri ise Raya Heqi-Aleviliği "eline, diline ve beline sahip olmanın kültürüdür" derken, "doğa ve insan öğretisi" olarak yorumlayanlar da az değildir. Kimileri onu İslam'ın bir mezhebi olarak tarif ederken, kimileri de onun islam dışı bir inanç olduğunu iddia ederler. Bu tür tariflerin her birisinin içinde doğru yanlar olsa da hiç birisi tek başına

Raya Heqî inancını tarif edemez. Çünkü yukarıdaki tariflerin sahiplerinden her birisi sadece kendi cephesinden soruna yaklaştığı ve tarafgirliğe hizmet eden düşünce ürettiği aşikardır.

Bilhassa egemenlerin tarif ettikleri Alevi tipinden sakınmak gerekir. Çünkü o tipler Raya Haqî Aleviciliğine kaybettiren birer psikolojik manipülasyon piyonudur. Onların oyunlarını boşa çıkarmak gerçek Raya Heqi-Alevilik inancına sahip olan herkesin kaçınılmaz görevidir.

Egemen güçlerin Raya Heqi-Aleviliğine ilişkin yaptıkları izahatlar hiçbir zaman gerçeği yansıtmamaktadır. "Ayrıca  Egemenlerin Aleviliği İslam- içişleştirme ve Türkleştirme  mantığını  7 madde ile deşifre  eden yazarımız bu 7 maddeyi şöyle sıralıyor.

"T.C de bir Türk devletidir ve öteki kimliklere yaklaşım zihniyeti Selçuklu ve Osmanlı ile aynıdır. Bu yüzden baskı ve asimilasyon politikası kesintiye uğramadan bin yıla yakın bir süredir devam etmektedir.

Günümüze dek devam eden ağır siyasal, sosyal, kültürel ve inançsal kırımlara neden olan bu medreselerin kuruluş amaçlarını şöyle sıralamak mümkündür:

 

1. İslam Dini ni ve Hanefi Mezhebinin katı kurallarını öğretmek ve yaymak.

2. Devletin çıkarlarını Sünni olmayan ideoloji ve inançlara karşı korumak.

3. Sünni İslam'ı Raya Heqi. Şiilik, Rafızi veya Batini inançlara karşı korumak.

4. Büyüyen ve genişleyen devletin ihtiyacı olan niteliklere haiz memur yetiştirmek.

5. Din âlimi ve din adamlarını yetiştirmek,

6. İşgal edilen yeni yerlerdeki halkları devletin yönetimine razı eden, onları resmi dine ve ideolojiye bağlı kişi olmaya ikna eden âlim ve dervişler yetiştirmek.

7. Din alimleri ile bilginlerini maaşa ve belirli bir hiyerarşiye tabii tutarak, hem onları, hem de onlar üzerinden toplumu denetimde tutmaya çalışmak.

 

Medreselere yüklenen bu tarih misyonun neticesinde, yetişen birçok önemli şahsiyet bu büyük coğrafyadaki farklı halkları etkilemeye, onları yönetime razı olmaya, Türkleştirme İslamlaştırma da bin yıllık bir birikim ile önemli başarılar sağladıklarını görmekteyiz. Bu şahsiyetler içinde önemli bir yere sahip olan Ahmet Yesevi ve onun halifelerinden Hacı Bek-Bektaşi Velidir"  Diyor.

Demir Çelik Kimdir?

 Demir Çelik, 21 Aralık 1959'da Muş Varto'da doğdu.  Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitirdi. Serbest eczacı olarak çalıştı.

Bir dönem Varto Belediye Başkanlığı yaptı. 2008-2010 tarihleri arasında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanlığı yaptı. Bunun yanında Muş milletvekilliği de yaptı. Çelik, evli ve 2 çocuk babasıdır.

 

Deniz Boyraci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZAMANIN RUHU…

Der letzte Tag eines zum Tode Verurteilten

FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ